Bundan 10 yıl önce, Engadget gibi teknoloji sitelerinde Çinlilerin ürettiği mobil cihaz klonları hakkında bilgiler paylaşılıp alttan alttan dalga geçilirdi. 10 yıl önce Çin, teknoloji markaları çıkaran bir ülke olarak değil, kötü kopyalar yapıp komik duruma düşen bir ülke olarak bilinirdi. Çin, yavaş yavaş başkaları için üreten bir ülke olmaktan çıkıp, kendi markalarını çıkaran bir ülke olma yolunda ilerledi. Xiaomi, ZTE, OnePlus, Huawei, Meizu, Oppo... Çinli mobil teknoloji markalarının bazıları ülkemizde yeni yeni yer edinirken, bazıları meraklıları tarafından çok iyi biliniyor. Henüz Türkiye'de adını duymadığımız ama Çin'de büyük olan markalar da var elbette.
2016 yılında Çinli telefon üreticileri ile ilgili dikkatimi çeken şey şu oldu: Prestij peşindeydiler. Huawei, Leica gibi markalarla girdiği ortaklıklar ve ülkemizde servis açısından yapmaya çalıştığı atılım ile adından söz ettirdi. Huawei, 2016 yılını Mate 9 isimli canavar ile kapattı. Ekran çözünürlüğü dışında önceki versiyonlarda bulunan pek çok kısıtlamadan arındırılmış bir telefon Mate 9. Yurt dışında yapılan incelemelerde pek çok övgü ile kendinden söz ettiriyor. Huawei aynı zamanda "ucuz marka" algısını da yıkmaya çabalıyor. Mate 9'un Türkiye fiyatı 3000 TL. Bu arada Huawei ABD pazarında Honor markası ile de büyük beğeni toplamış durumda.
Benzer şekilde, Xiaomi (Şayomi) de prestij peşindeydi geçtiğimiz yıl. Biraz teknoloji ile ilgilenen herkes Xiaomi Mi Mix isimli gelecekten gelmiş gibi gözüken telefonu duymuştur herhalde. İşte bu bir PR başarısıdır. Xiaomi markası zaten iyi işler yapıyordu, ancak Mi Mix modeli ile geek'lerin ağzının suyunu akıtmayı başardı. Bilmeyenler için yazalım, Mi Mix modeli Apple iPhone ve Samsung Galaxy modellerinde bile bulunmayan bir özelliğe sahip: Ön yüzün neredeyse tamamı ekran. Bu sayede iPhone ile aynı boyutlarda olup ondan daha büyük bir ekrana sahip olabiliyor.
OnePlus zaten ABD pazarında bile kendini kanıtlamış bir marka. En son çıkardıkları OnePlus 3T modeli pek çok sıralamada ya bir numara, ya da ilkler içerisinde. Neredeyse pahalı markalar kadar iyi, ama ama yarı fiyatına. Dikkatli Mobil Yazılar okurları bir önceki cümlede bulunan "neredeyse" kelimesine takılabilirler. Neredeyse diyorum, çünkü kaliteyi ucuza sunmak için mutlaka bir şeylerden fedakarlık etmek zorundasınız. OnePlus 3T modelini 2016'nın en iyi telefonu ilan eden yabancı teknoloji bloggerları da bunun farkında zaten.
ZTE... Eğer "2016'nın en iyi çıkış yapan Çinli mobil teknoloji markası" ödülü verecek olsam, ZTE'ye verirdim. Turkcell'in telefonlarını üreten ZTE, Axon 7 modeli ile yabancı teknoloji sitelerinin en çok söz ettiği markalardan biriydi. Bunun sebebi, amiral gemisi özelliklerini yüksek kaliteli bir kulaklık ses çıkışı ve ön yüzdeki çift stereo hoparlörler ile desteklemiş olmasıydı. Kamera kalitesi konusunda harika olmasa da, ses kalitesine önem verenler tarafından oldukça övülen, tavsiye edilen bir cihaz oldu 2016 yılında. Türkiye'de de 2000 TL'den satışa çıktı ama, az sayıda stok ile gelmesi, sadece belirli teknoloji marketlerinde satılması ve düşmesi beklenen fiyatının dolardaki yükselişle beraber yükselmesi (elbette bir de altın renkli modelden başka bir modelin getirilmemesi) hayal kırıklığı yarattı. Yine de ZTE global olarak kendini "ucuz marka" algısından uzaklaştıracak bir model üretmeyi başardı. Belki de amaç sadece buydu.
Ülkemizde pek rastlanmayan ama Çinde büyük olan ve ABD pazarına da girmeye çalışan başka Çin markaları da var. Buna ek olarak, Lenovo gibi tanınmış ama adının hakkını veremeyenler de...
Çinli mobil teknoloji markalarının hem yazılım hem de donanım cephesinde kendilerini daha da geliştireceklerine şüphe yok. 2017'de yazılım ile ilgili pürüzleri giderirlerse ve kalite kontrol/servis konusunda başarılı bir tablo çizerlerse büyük oyuncuların tahtını sarsma ihtimalleri var. Ülkemide de daha fazla varlık göstermelerini diliyorum.
Pazartesi, Ocak 09, 2017
Salı, Ocak 03, 2017
Yeni Galaxy A 2017 modelleri duyuruldu
Samsung, Galaxy A serisinin 2017 modellerini duyurdu. Galaxy A serisi, önceki senelerde olduğu gibi Galaxy A3, A5 ve A7 modellerinden oluşuyor. A3 modeli en küçüğü, A7 modeli ise en büyüğü. Bu sene serinin tüm modellerinde IP68 sertifikalı su ve toz koruması özelliği var. Geçen sene A3 modeli haricinde tüm modellerde parmak izi okuyucusu vardı. Bu sene A3'ü de yalnız bırakmamışlar, ona da parmak izi okuyucusu eklemişler. Tüm modeller Android 6 yüklü geliyor ve MicroUSB portu yerine USB Type-C portu ile donatılmış durumdalar. Tüm modellerde MicroSD kart yuvası var.
"Küçük" ekranlı A3 modeli geçen sene olduğu gibi A5 ve A7 modellerinden daha düşük özelliklere sahip. A3 modeli 4.7" 720p ekrana sahip. 16GB depolama alanı ve 2GB RAM'i var. Kameraları da 13MP/8MP çözünürlüklerinde. A5 modeli ise 5.2" 1080p ekrana sahip. 32GB depolama alanı ve 3GB RAM'i var. Kameralar 16MP çözünürlüğe çıkmış. A7 modeli de aynı özelliklerde, ancak ekranı tahmin edebileceğiniz gibi daha büyük, 5.7".
Geçen sene A serisi özelliklerine göre biraz pahalıydı. Bu sene de farklı olacağını sanmıyorum. Küçük ekran sevenler için iyi özellikli bir A3 hayali de seneye kaldı.
Ayrıca, Samsung Galaxy A3 2016 incelememi okumak için buraya tıklayabilirsiniz.
"Küçük" ekranlı A3 modeli geçen sene olduğu gibi A5 ve A7 modellerinden daha düşük özelliklere sahip. A3 modeli 4.7" 720p ekrana sahip. 16GB depolama alanı ve 2GB RAM'i var. Kameraları da 13MP/8MP çözünürlüklerinde. A5 modeli ise 5.2" 1080p ekrana sahip. 32GB depolama alanı ve 3GB RAM'i var. Kameralar 16MP çözünürlüğe çıkmış. A7 modeli de aynı özelliklerde, ancak ekranı tahmin edebileceğiniz gibi daha büyük, 5.7".
Geçen sene A serisi özelliklerine göre biraz pahalıydı. Bu sene de farklı olacağını sanmıyorum. Küçük ekran sevenler için iyi özellikli bir A3 hayali de seneye kaldı.
Ayrıca, Samsung Galaxy A3 2016 incelememi okumak için buraya tıklayabilirsiniz.
Pazar, Ekim 09, 2016
Samsung Galaxy A3 - 2016 (A310) incelemesi
Samsung Galaxy A3 (2016), diğer adıyla Samsung Galaxy A310, şık tasarımlı, küçük boyutlu bir akıllı telefon. Küçük dediğime bakmayın, üç-dört sene öncesinin “ne kadar büyük” dediğimiz telefonlarından daha büyük aslında. Ancak 5 inç ekranlı telefonların standart kabul edildiği, 5.5 inç ve üzerinin tercih edildiği günümüzde, 4.7 inçlik ekranı ile Galaxy A3 de “küçük ekranlı telefonlar” arasına giriyor.
Samsung, Galaxy Alpha ve Galaxy S6 ile yeni tasarım anlayışlarını test etmeye başladı. Şık görünümlü, ince telefonlar üretmeye başladı. Galaxy A serisi de bu yeni tasarım anlayışını test ettiği serilerden. 2015 yılında çıkardıkları orijinal Galaxy A serisi de şık ve ince olsa da, yeni Galaxy A 2016 serisi ile Samsung, pek çok kişinin kalbini çalacak bir tasarımı tutturmayı başarmış. 2016 serisi, S6’da olduğu gibi cam kaplı bir arka yüze sahip. Doğrusu ben A serisinin tasarımını S6 ve S7’den bile daha başarılı buluyorum.
Samsung Galaxy A3 - 2016 modelinin, yani Galaxy A310’un isimlendirmesi, bizzat bu cümleden de anlaşılacağı gibi, bir miktar kafa karışıklığına sebep oluyor. Forumlarda, ekşi sözlük gibi sözlük sitelerinde vs. Galaxy A3 başlıklarına girdiğinizde, insanların bir önceki seneye ait modelden mi, yoksa yeni 2016 modelinden mi bahsettiğini anlamak için çaba sarf etmeniz gerekiyor. Galaxy A serisinin 2017 modelleri çıkınca neler olacak merak ediyorum.
Herneyse. Samsung Galaxy A3 - 2016 modeli, yani Galaxy A310, 4.7 inç 720p (HD) sAMOLED Gorilla Glass 4 ekrana, 1,5 GB RAM’e, 16 GB depolama alanına, 13 MP f1.9 arka kameraya, dört çekirdekli 1.5 GHz Exynos 7578 işlemciye sahip. MicroSD kart girişi, FM radyosu, 4,5G desteği de var. Ön kamerası da f1.9 lensli, 5 MP çözünürlükte. Sim kart yuvası iğne ile açılan tipten ve NanoSIM destekli. Bataryası kullanıcı tarafından değiştirilemiyor ve 2300 mAh kapasitesinde.
Galaxy A3 - 2016 için bir kutu açılımı yapmadım, zira kutu içeriği son derece sade. Klasik olan kulaklık, şarj aleti ve USB kablosu çıkıyor.
Ekranı (ve boyutları)
Samsung Galaxy A3’ün ekranına “küçük” diyorlar. Evet, 2016 standartlarında küçük, 4.7 inç boyutunda. Ancak ben bunu bir dezavantaj olarak değil, aksine, avantaj olarak görüyorum. Küçük olduğu için satın aldım zaten Galaxy A3’ü! Bununla birlikte, 4.7 inç ile, “kitlelerin ekran boyutu olan” 5.0 inç arasında çok da büyük bir fark olmadığını belirtmeliyim. Şahsen keyifle kullanıyorum.
Elbette, “phablet” tipi, 5.7 inç ve benzeri ekranlara sahip olan Galaxy Note tipi bir telefon kullanıyorsanız, ekran size küçük gelebilir. Ya da elleriniz büyük ise, ekran klavyesinde yazarken kriz geçiriyorsanız, 4.7 inçlik bir telefonu hiç düşünmeyebilirsiniz bile.
Ancak dedim ya, benim gibi, 5 inçlik telefonu bile bir yere sığdıramayan, tek elle kullanmaya çalışıp da beceremeyen, cebe nispeten kolayca sığsın isteyen biriyseniz, 4.7 inçlik telefonlar tam size göre. Bu boyuttan aşağısı keyifsiz olacaktır, onu da belirteyim.
Samsung Galaxy A3, daha önce incelemesini yaptığım Galaxy E5 gibi “ekonomi” sınıfı telefonların, bir seviye üstünde. Bundan dolayı ekran parlaklığını otomatik ayarlama özelliğini koymadan geçmemişler. E5’te eksikliğini pek hissetmemiştim doğrusu. Tek sıkıntım, E5’in ekran parlaklığı kısık iken güneş ışığına çıktığımda, ekranda parlaklığı artıracak kontrolleri bile seçemiyor olmamdı (parlaklığı artırmayı başardıktan sonra ekranı görmekte bir sıkıntı olmuyordu). A3’ün güzelliği ise, bunu kendisinin ayarlıyor olması.
Güneş ışığından bahsetmişken, Galaxy A3’ün sAMOLED ekranını doğrudan güneş ışığı altında, hatta üstüne bir de güneş gözlüğü ile bile görmekte sıkıntı çekmiyorsunuz. “İş telefonu” arayışında olanlara bunun önemli olduğunu hatırlatmak isterim. Telefonunuz işiniz için önemli ise, işiniz de ara sıra da olsa açık havada ise, ekranı doğrudan güneş ışığı altında görülebilen bir telefon alın. Kimi zaman, ekran kalitesi zayıf olan telefonlar söz konusu olduğunda “Aman canım, azıcık gölge bir yere gider, orada bakarım ekrana, ne olmuş yani” gibi yorumlar görüyorum. Kusura bakmayın, iş amaçlı kullanılacak bir telefonda böyle bir lükse yer yok. Aceleniz varken, eliniz ayağınız birbirine dolaşmışken, bir de telefonun ekranındakileri seçmeye çalışmak, kabul edilemez.
Samsung’un sAMOLED ekranları canlı, capcanlı renkleri ile ünlü. Onların yanında iPhone’un IPS’leri bile sönük kalıyor. Elbette bu kadar “abartılı” canlı renkleri sevmiyor da olabilirsiniz. Ancak alıştınız mı, başka ekranlar hep “eksik” geliyor. Ekran çözünürlüğü HD (720p) ile sınırlı olsa da, bu ekran boyutuna bu çözünürlük yeterli. Pek çok Samsung telefonda olduğu gibi, sAMOLED ekran başlı başına bir çekim kaynağı, satın alma sebebi.
Ekranda piksel dizilimi yine Diamond Pentile. Galaxy E5 incelemesinde ve ayrı bir yazıda buna değinmiştim. Bu piksel dizilimi, normal LCD ekranlardaki piksel dizilimine alışık olan gözlere garip geliyor demiştim. O yazılarım maalesef yanlış anlaşıldı, ekranda bir sorun var gibi algılandı. Yine öyle algılansın istemiyorum, o yüzden bu sefer detaya girmeyeceğim. Zaten ekranın biraz daha küçük olması dolayısıyla PPI artıyor ve Diamond Pentile dizilimin etkileri de daha az fark ediliyor. Sorun yok yani. Cidden. Bu paragrafı okumamış gibi davranabilirsiniz… Neyse :)
Bu arada ekran 2.5D denilen formda, yani telefonun kenarlarına doğru çok hafif bir eğim oluşuyor. Elinizi telefonun ekranında kaydırdığınızda bunu hissedebiliyorsunuz. Bence bu çok akıllıca bir seçim olmuş, çünkü ilk kez deneyimlediğinizde, çok hoş bir his oluşturuyor. Ancak temperli cam alacak okurlarımın buna uygun camları tercih etmesi gerektiğini vurgulayayım. Bilmiyorum temperli cama gerek var mı, zira cihazda Gorilla Glass 4 de var. Temperli cam kırılmalardan koruyor derseniz, o da bir muamma gibi geliyor bana. Sizin tercihiniz.
Samsung’un sAMOLED ekranlarında kimi zaman “sararma sorunu” söz konusu olabiliyor. Galaxy A3’de de olur mu? Olmaz inşallah diyelim ama, olması mümkün. Zira Galaxy E5’imin ekranında, bir yıl sorunsuz çalıştıktan sonra, hafiften sararma başladı. Bir Samsung satın almadan önce bunu bilmenizde fayda var.
Kamera ve fotoğraf kalitesi
Galaxy A3’ün 13 Megapiksel çözünürlükte arka, 5 Megapiksel çözünürlükte ön özçekim kamerası var. Galaxy A3’ün kamerası elbette S7 ve benzeri “amiral gemisi” cihazlarla yarışamaz. Ancak ortalamanın üzerinde olduğunu düşünüyorum. Örneğin Galaxy E5 ile düşük ışıkta bulanık çıkan bir fotoğraf, A3’ün f1.9 lensi sayesinde net çıkabiliyor. Bir de OIS olsaymış iyi olurmuş ama o özelliği de büyük abilere saklamışlar.
Çektiğim birkaç fotoğraf şöyle (zamanla yeni fotoğraflar ekleyeceğim):
Şunu söyleyebilirim: Galaxy A310'un kamerası Galaxy E5'ten kesinlikle daha güvenilir. Ama yine de mükkemmel değil. Fotoğraflar telefonda güzel gözüküyor. Ama bilgisayara aktardığınızda biraz hayal kırıklığına uğratmıyor değil. Yani, önemli bir fotoğraf çekecekseniz ve bu fotoğrafa telefon dışında da bakacaksanız, ya iyi bir fotoğraf makinası alın, ya da Galaxy S7 gibi amiral gemisi telefonları kullanın.
Hafıza ve performans
Cihazın 16 GB depolama alanı (10 GB kullanılabilir) ve 1.5 GB RAM’i var. 16 GB depolama alanı yeterli, doğrusu 1.5 GB de yeterli alama, RAM konusunda Samsung çok ayıp etmiş bence. Bu fiyata böyle bir cihaz en az 2 GB RAM’den başlamalıydı. Normal kullanımda bir sıkıntı oluşturuyor mu, hayır. Herhangi bir takılma falan olmuyor. Ama bu demek değil ki ileride olmayacak! Galaxy A3’ün boşta kalan RAM miktarı: 490 MB.
Samsung Galaxy A310F’nin Exynos 7578 işlemcisi temel işlevler için yeterli performansı veriyor. Herhangi bir takılma, yavaşlama ve benzeri probleme rastlamadım. Elbette daha yüksek performanslı işlemciler özellikle oyunların açılma hızlarında etkili olacaktır. Oyun performansını test etmek için Asphalt 8’i yükledim. Hiçbir takılma yok.
Samsung Galaxy A3’ün AnTuTu puanı 35720. Galaxy E5’te 21110 çıkmıştı.
Pil ömrü
Hiç uzatmadan, doğrudan konuya gireceğim: Ben Galaxy A3’ün pil ömründen çok memnun kaldım. WiFi ile %25 parlaklıkta 8 saat 30 dakika ekran süresi alıyorum. Bu süre zarfında sürekli internette gezdim, 50 dakika YouTube videosu izledim (kulaklık ile), birkaç fotoğraf ve video çektim, çok sayıda dosya kopyalama işlemi gerçekleştirdim (hafızadan MicroSD karta).
Normal bir kullanımda, 4.5G, WiFi, foto-video çekimi, telefon görüşmeleri dahil olan ve ekran parlaklığının da %100 (otomatik) olduğu bir senaryoda, ekran açık kalma süresi kısalıyor elbette. Ancak buna rağmen şarjı 3 gün gidiyor. Üç günlük bir süreçte elbette pili ekrandan başka şeyler de bitiriyor, bundan dolayı ekran süresinin azalıyor olması gayet normal.
Bununla birlikte, batarya ile ilgili bir bölümde, Galaxy A3’ün arka kapağının çıkmadığını, dolayısıyla bataryanın kullanıcı tarafından değiştirilemediğini yazmazsam olmaz.
Pil ömrü ile ilgili detayları yeni testler yaptıkça tekrar yazacağım inşallah.
Ses kalitesi
S6 ve S7’de olduğu gibi, A3’de de hoparlör cihazın alt tarafında. Tek bir hoparlör var, yani stereo ses söz konusu değil. Ses kalitesi ve yüksekliği yeterli. Hoparlörün arka yüzde değil de altta olması bir avantaj olsa da, cihazı yatay kullandığınızda sesin tek bir yönden geliyor olması hoş değil. İnşallah Samsung yeni telefonlarında bu konuya eğilir. Bakalım, Apple bir sonraki iPhone’a stereo hoparlöler koyarsa inşallah… tamam tamam kızmayın, küçük bir latife sadece. (Bu cümleyi iPhone 7 çıkmadan önce yazmıştım. iPhone 7'de stereo hoparlörler var. Samsung da boş durmaz artık herhalde).
USB OTG özelliği
Galaxy E5’te USB OTG özelliği bulunmuyordu. Galaxy A3 ise bu özelliği destekliyor. Bir USB OTG kablosu ile cihaza klavye, mouse, USB bellek gibi şeyler bağlamanız mümkün.
Tasarım ve dış görünüş
Bu sefer bir değişiklik yaptım, “dış görünüş” bölümünü sona sakladım. Galaxy A3’ün tasarımı, bence, ne Galaxy S6-S7, ne de Galaxy A serisindeki diğer “büyük abi” modellerle kıyaslanabilir. Korkmayın, iyi bir şey söyleyeceğim. Şahsen bu modellerden çok daha iyi olduğunu düşünüyorum A3’ün. Tasarım görsel olarak bütün bu modellere benziyor, ama elinize aldığınızda hissettikleriniz, hepsinden farklı. Boyut, incelik, arka yüzdeki camın ve ön yüzdeki 2.5D ekranın verdiği hisler… Her şey tam olarak “olmuş”. Elbette bu biraz da şahsi bir görüş, tasarım zevki kişiden kişiye değişir. Ancak ben Samsung Galaxy A3’ü her elime aldığımda güzel tasarlanmış, yumuşak kapaklı bir kitabı elime alıyormuş gibi hissettim. Tasarım, bu telefonu satın almamda çok büyük bir etken oldu. Tasarımını çok beğendiğim az sayıdaki telefondan biri A3. Eğer kişisel kullanım için almasaydım, koleksiyonuma katmak için bir şekilde sahip olmak isterdim.
İtiraf etmeliyim, Mobil Yazılar’a bir telefonun tasarımı ile ilgili hiç bu kadar coşkulu cümleler yazdığımı hatırlamıyorum. Ancak tasarımı çok önemsiyorum. Bu cihazı satın almadan önce, içindeki “rasyonel tüketici”, cihazın, özelliklerine göre pahalı olduğunu söyleyip durdu. Ancak kendisine ne kadar dirensem de, sonunda içimdeki “duygusal tüketici” ağır bastı. A3, gerçekten gereksiz yere pahalı, ama bir o kadar da çekici bir telefon. Bunu size niye anlatıyorum? Siz daha rasyonel kararlar verin diye :)
Rasyonel okurlarım için artılar-eksiler gelsin:
Galaxy A3 – 2016 / A310 modelinin artıları
* Canlı renklere sahip 4.7" Super AMOLED HD (720p) ekran
* Şık tasarım
* Uzun pil ömrü
* Sevenleri için – ele avuca sığan, küçük tasarım.
* 16 GB depolama alanı
* 13 MP f1.9 kamera
* MicroSD kart yuvası
* USB OTG desteği ile çeşitli cihazları bağlayabilme (klavye, mouse vb.)
* FM radyo özelliği
Galaxy A3 – 2016 / A310 modelinin geliştirilebilecek yönleri
* A5 ve benzeri modellerde olduğu gibi kamerada OIS (optik görüntü sabitleme) olabilirdi.
* Bataryası değiştirilebilse daha iyi olurdu (Ama bu aralar bunu pek önemsemiyor kimse)
* SIM kart ve MicroSD kart yuvalarına ulaşmak zor.
Galaxy A3 – 2016 / A310 modelinin eksileri
* Galaxy A serisinin diğer üst modellerinde bulunan bazı ufak tefek yazılımsal özellikler yok. Olmaması için bir sebep de yok, o yüzden eksi! “Otur, sıfır!”
* Bildirim ışığı, neredesin? Yoksun. Çok yazık. Mükemmel bir “iş telefonu” olmasının önündeki tek engel.
* Özelliklerine göre pahalı. Benzer özellikteki rakipleri 900 liraya satılırken A3’ün fiyatı 1250 TL. Aradaki farkı, göze hoş gelen bir tasarıma ve Samsung marka adına vermiş oluyorsunuz.
* 1,5 GB RAM, her ne kadar “yeterli” olsa da, cihazın fiyatını göz önünde bulundurursanız aklınıza “ayıp”, “rezillik” ya da “kazık” gibi kelimeler gelebiliyor.
Mobil Yazılar’dan şimdilik bu kadar. Bu yazıyı beğendiyseniz, yeni bir telefon arayışındaki arkadaşlarınızla paylaşabilir, ya da yandaki linklerden birkaçına tıklayarak diğer yazılarımı da okuyabilirsiniz. Bir çay içerseniz - pardon, bir göz atarsanız seveceğinizi umuyorum.
Not: Bu yazıyı uzun bir süre önce yazdım, ama yayınlamadım. Mobil Yazılar'a gelen bir yorum üzerine, yayınlamaya karar verdim. "2017 oldu hâlâ bu telefonu inceliyorsun" derseniz, haklısınız. Kusura bakmayın.
Samsung, Galaxy Alpha ve Galaxy S6 ile yeni tasarım anlayışlarını test etmeye başladı. Şık görünümlü, ince telefonlar üretmeye başladı. Galaxy A serisi de bu yeni tasarım anlayışını test ettiği serilerden. 2015 yılında çıkardıkları orijinal Galaxy A serisi de şık ve ince olsa da, yeni Galaxy A 2016 serisi ile Samsung, pek çok kişinin kalbini çalacak bir tasarımı tutturmayı başarmış. 2016 serisi, S6’da olduğu gibi cam kaplı bir arka yüze sahip. Doğrusu ben A serisinin tasarımını S6 ve S7’den bile daha başarılı buluyorum.
Samsung Galaxy A3 - 2016 modelinin, yani Galaxy A310’un isimlendirmesi, bizzat bu cümleden de anlaşılacağı gibi, bir miktar kafa karışıklığına sebep oluyor. Forumlarda, ekşi sözlük gibi sözlük sitelerinde vs. Galaxy A3 başlıklarına girdiğinizde, insanların bir önceki seneye ait modelden mi, yoksa yeni 2016 modelinden mi bahsettiğini anlamak için çaba sarf etmeniz gerekiyor. Galaxy A serisinin 2017 modelleri çıkınca neler olacak merak ediyorum.
Herneyse. Samsung Galaxy A3 - 2016 modeli, yani Galaxy A310, 4.7 inç 720p (HD) sAMOLED Gorilla Glass 4 ekrana, 1,5 GB RAM’e, 16 GB depolama alanına, 13 MP f1.9 arka kameraya, dört çekirdekli 1.5 GHz Exynos 7578 işlemciye sahip. MicroSD kart girişi, FM radyosu, 4,5G desteği de var. Ön kamerası da f1.9 lensli, 5 MP çözünürlükte. Sim kart yuvası iğne ile açılan tipten ve NanoSIM destekli. Bataryası kullanıcı tarafından değiştirilemiyor ve 2300 mAh kapasitesinde.
Galaxy A3 - 2016 için bir kutu açılımı yapmadım, zira kutu içeriği son derece sade. Klasik olan kulaklık, şarj aleti ve USB kablosu çıkıyor.
Ekranı (ve boyutları)
Samsung Galaxy A3’ün ekranına “küçük” diyorlar. Evet, 2016 standartlarında küçük, 4.7 inç boyutunda. Ancak ben bunu bir dezavantaj olarak değil, aksine, avantaj olarak görüyorum. Küçük olduğu için satın aldım zaten Galaxy A3’ü! Bununla birlikte, 4.7 inç ile, “kitlelerin ekran boyutu olan” 5.0 inç arasında çok da büyük bir fark olmadığını belirtmeliyim. Şahsen keyifle kullanıyorum.
Elbette, “phablet” tipi, 5.7 inç ve benzeri ekranlara sahip olan Galaxy Note tipi bir telefon kullanıyorsanız, ekran size küçük gelebilir. Ya da elleriniz büyük ise, ekran klavyesinde yazarken kriz geçiriyorsanız, 4.7 inçlik bir telefonu hiç düşünmeyebilirsiniz bile.
Ancak dedim ya, benim gibi, 5 inçlik telefonu bile bir yere sığdıramayan, tek elle kullanmaya çalışıp da beceremeyen, cebe nispeten kolayca sığsın isteyen biriyseniz, 4.7 inçlik telefonlar tam size göre. Bu boyuttan aşağısı keyifsiz olacaktır, onu da belirteyim.
Samsung Galaxy A3, daha önce incelemesini yaptığım Galaxy E5 gibi “ekonomi” sınıfı telefonların, bir seviye üstünde. Bundan dolayı ekran parlaklığını otomatik ayarlama özelliğini koymadan geçmemişler. E5’te eksikliğini pek hissetmemiştim doğrusu. Tek sıkıntım, E5’in ekran parlaklığı kısık iken güneş ışığına çıktığımda, ekranda parlaklığı artıracak kontrolleri bile seçemiyor olmamdı (parlaklığı artırmayı başardıktan sonra ekranı görmekte bir sıkıntı olmuyordu). A3’ün güzelliği ise, bunu kendisinin ayarlıyor olması.
Güneş ışığından bahsetmişken, Galaxy A3’ün sAMOLED ekranını doğrudan güneş ışığı altında, hatta üstüne bir de güneş gözlüğü ile bile görmekte sıkıntı çekmiyorsunuz. “İş telefonu” arayışında olanlara bunun önemli olduğunu hatırlatmak isterim. Telefonunuz işiniz için önemli ise, işiniz de ara sıra da olsa açık havada ise, ekranı doğrudan güneş ışığı altında görülebilen bir telefon alın. Kimi zaman, ekran kalitesi zayıf olan telefonlar söz konusu olduğunda “Aman canım, azıcık gölge bir yere gider, orada bakarım ekrana, ne olmuş yani” gibi yorumlar görüyorum. Kusura bakmayın, iş amaçlı kullanılacak bir telefonda böyle bir lükse yer yok. Aceleniz varken, eliniz ayağınız birbirine dolaşmışken, bir de telefonun ekranındakileri seçmeye çalışmak, kabul edilemez.
Samsung’un sAMOLED ekranları canlı, capcanlı renkleri ile ünlü. Onların yanında iPhone’un IPS’leri bile sönük kalıyor. Elbette bu kadar “abartılı” canlı renkleri sevmiyor da olabilirsiniz. Ancak alıştınız mı, başka ekranlar hep “eksik” geliyor. Ekran çözünürlüğü HD (720p) ile sınırlı olsa da, bu ekran boyutuna bu çözünürlük yeterli. Pek çok Samsung telefonda olduğu gibi, sAMOLED ekran başlı başına bir çekim kaynağı, satın alma sebebi.
Ekranda piksel dizilimi yine Diamond Pentile. Galaxy E5 incelemesinde ve ayrı bir yazıda buna değinmiştim. Bu piksel dizilimi, normal LCD ekranlardaki piksel dizilimine alışık olan gözlere garip geliyor demiştim. O yazılarım maalesef yanlış anlaşıldı, ekranda bir sorun var gibi algılandı. Yine öyle algılansın istemiyorum, o yüzden bu sefer detaya girmeyeceğim. Zaten ekranın biraz daha küçük olması dolayısıyla PPI artıyor ve Diamond Pentile dizilimin etkileri de daha az fark ediliyor. Sorun yok yani. Cidden. Bu paragrafı okumamış gibi davranabilirsiniz… Neyse :)
Bu arada ekran 2.5D denilen formda, yani telefonun kenarlarına doğru çok hafif bir eğim oluşuyor. Elinizi telefonun ekranında kaydırdığınızda bunu hissedebiliyorsunuz. Bence bu çok akıllıca bir seçim olmuş, çünkü ilk kez deneyimlediğinizde, çok hoş bir his oluşturuyor. Ancak temperli cam alacak okurlarımın buna uygun camları tercih etmesi gerektiğini vurgulayayım. Bilmiyorum temperli cama gerek var mı, zira cihazda Gorilla Glass 4 de var. Temperli cam kırılmalardan koruyor derseniz, o da bir muamma gibi geliyor bana. Sizin tercihiniz.
Samsung’un sAMOLED ekranlarında kimi zaman “sararma sorunu” söz konusu olabiliyor. Galaxy A3’de de olur mu? Olmaz inşallah diyelim ama, olması mümkün. Zira Galaxy E5’imin ekranında, bir yıl sorunsuz çalıştıktan sonra, hafiften sararma başladı. Bir Samsung satın almadan önce bunu bilmenizde fayda var.
Kamera ve fotoğraf kalitesi
Galaxy A3’ün 13 Megapiksel çözünürlükte arka, 5 Megapiksel çözünürlükte ön özçekim kamerası var. Galaxy A3’ün kamerası elbette S7 ve benzeri “amiral gemisi” cihazlarla yarışamaz. Ancak ortalamanın üzerinde olduğunu düşünüyorum. Örneğin Galaxy E5 ile düşük ışıkta bulanık çıkan bir fotoğraf, A3’ün f1.9 lensi sayesinde net çıkabiliyor. Bir de OIS olsaymış iyi olurmuş ama o özelliği de büyük abilere saklamışlar.
Çektiğim birkaç fotoğraf şöyle (zamanla yeni fotoğraflar ekleyeceğim):
Şunu söyleyebilirim: Galaxy A310'un kamerası Galaxy E5'ten kesinlikle daha güvenilir. Ama yine de mükkemmel değil. Fotoğraflar telefonda güzel gözüküyor. Ama bilgisayara aktardığınızda biraz hayal kırıklığına uğratmıyor değil. Yani, önemli bir fotoğraf çekecekseniz ve bu fotoğrafa telefon dışında da bakacaksanız, ya iyi bir fotoğraf makinası alın, ya da Galaxy S7 gibi amiral gemisi telefonları kullanın.
Hafıza ve performans
Cihazın 16 GB depolama alanı (10 GB kullanılabilir) ve 1.5 GB RAM’i var. 16 GB depolama alanı yeterli, doğrusu 1.5 GB de yeterli alama, RAM konusunda Samsung çok ayıp etmiş bence. Bu fiyata böyle bir cihaz en az 2 GB RAM’den başlamalıydı. Normal kullanımda bir sıkıntı oluşturuyor mu, hayır. Herhangi bir takılma falan olmuyor. Ama bu demek değil ki ileride olmayacak! Galaxy A3’ün boşta kalan RAM miktarı: 490 MB.
Samsung Galaxy A310F’nin Exynos 7578 işlemcisi temel işlevler için yeterli performansı veriyor. Herhangi bir takılma, yavaşlama ve benzeri probleme rastlamadım. Elbette daha yüksek performanslı işlemciler özellikle oyunların açılma hızlarında etkili olacaktır. Oyun performansını test etmek için Asphalt 8’i yükledim. Hiçbir takılma yok.
Samsung Galaxy A3’ün AnTuTu puanı 35720. Galaxy E5’te 21110 çıkmıştı.
Pil ömrü
Hiç uzatmadan, doğrudan konuya gireceğim: Ben Galaxy A3’ün pil ömründen çok memnun kaldım. WiFi ile %25 parlaklıkta 8 saat 30 dakika ekran süresi alıyorum. Bu süre zarfında sürekli internette gezdim, 50 dakika YouTube videosu izledim (kulaklık ile), birkaç fotoğraf ve video çektim, çok sayıda dosya kopyalama işlemi gerçekleştirdim (hafızadan MicroSD karta).
Normal bir kullanımda, 4.5G, WiFi, foto-video çekimi, telefon görüşmeleri dahil olan ve ekran parlaklığının da %100 (otomatik) olduğu bir senaryoda, ekran açık kalma süresi kısalıyor elbette. Ancak buna rağmen şarjı 3 gün gidiyor. Üç günlük bir süreçte elbette pili ekrandan başka şeyler de bitiriyor, bundan dolayı ekran süresinin azalıyor olması gayet normal.
Bununla birlikte, batarya ile ilgili bir bölümde, Galaxy A3’ün arka kapağının çıkmadığını, dolayısıyla bataryanın kullanıcı tarafından değiştirilemediğini yazmazsam olmaz.
Pil ömrü ile ilgili detayları yeni testler yaptıkça tekrar yazacağım inşallah.
Ses kalitesi
S6 ve S7’de olduğu gibi, A3’de de hoparlör cihazın alt tarafında. Tek bir hoparlör var, yani stereo ses söz konusu değil. Ses kalitesi ve yüksekliği yeterli. Hoparlörün arka yüzde değil de altta olması bir avantaj olsa da, cihazı yatay kullandığınızda sesin tek bir yönden geliyor olması hoş değil. İnşallah Samsung yeni telefonlarında bu konuya eğilir. Bakalım, Apple bir sonraki iPhone’a stereo hoparlöler koyarsa inşallah… tamam tamam kızmayın, küçük bir latife sadece. (Bu cümleyi iPhone 7 çıkmadan önce yazmıştım. iPhone 7'de stereo hoparlörler var. Samsung da boş durmaz artık herhalde).
USB OTG özelliği
Galaxy E5’te USB OTG özelliği bulunmuyordu. Galaxy A3 ise bu özelliği destekliyor. Bir USB OTG kablosu ile cihaza klavye, mouse, USB bellek gibi şeyler bağlamanız mümkün.
Tasarım ve dış görünüş
Bu sefer bir değişiklik yaptım, “dış görünüş” bölümünü sona sakladım. Galaxy A3’ün tasarımı, bence, ne Galaxy S6-S7, ne de Galaxy A serisindeki diğer “büyük abi” modellerle kıyaslanabilir. Korkmayın, iyi bir şey söyleyeceğim. Şahsen bu modellerden çok daha iyi olduğunu düşünüyorum A3’ün. Tasarım görsel olarak bütün bu modellere benziyor, ama elinize aldığınızda hissettikleriniz, hepsinden farklı. Boyut, incelik, arka yüzdeki camın ve ön yüzdeki 2.5D ekranın verdiği hisler… Her şey tam olarak “olmuş”. Elbette bu biraz da şahsi bir görüş, tasarım zevki kişiden kişiye değişir. Ancak ben Samsung Galaxy A3’ü her elime aldığımda güzel tasarlanmış, yumuşak kapaklı bir kitabı elime alıyormuş gibi hissettim. Tasarım, bu telefonu satın almamda çok büyük bir etken oldu. Tasarımını çok beğendiğim az sayıdaki telefondan biri A3. Eğer kişisel kullanım için almasaydım, koleksiyonuma katmak için bir şekilde sahip olmak isterdim.
İtiraf etmeliyim, Mobil Yazılar’a bir telefonun tasarımı ile ilgili hiç bu kadar coşkulu cümleler yazdığımı hatırlamıyorum. Ancak tasarımı çok önemsiyorum. Bu cihazı satın almadan önce, içindeki “rasyonel tüketici”, cihazın, özelliklerine göre pahalı olduğunu söyleyip durdu. Ancak kendisine ne kadar dirensem de, sonunda içimdeki “duygusal tüketici” ağır bastı. A3, gerçekten gereksiz yere pahalı, ama bir o kadar da çekici bir telefon. Bunu size niye anlatıyorum? Siz daha rasyonel kararlar verin diye :)
Rasyonel okurlarım için artılar-eksiler gelsin:
Galaxy A3 – 2016 / A310 modelinin artıları
* Canlı renklere sahip 4.7" Super AMOLED HD (720p) ekran
* Şık tasarım
* Uzun pil ömrü
* Sevenleri için – ele avuca sığan, küçük tasarım.
* 16 GB depolama alanı
* 13 MP f1.9 kamera
* MicroSD kart yuvası
* USB OTG desteği ile çeşitli cihazları bağlayabilme (klavye, mouse vb.)
* FM radyo özelliği
Galaxy A3 – 2016 / A310 modelinin geliştirilebilecek yönleri
* A5 ve benzeri modellerde olduğu gibi kamerada OIS (optik görüntü sabitleme) olabilirdi.
* Bataryası değiştirilebilse daha iyi olurdu (Ama bu aralar bunu pek önemsemiyor kimse)
* SIM kart ve MicroSD kart yuvalarına ulaşmak zor.
Galaxy A3 – 2016 / A310 modelinin eksileri
* Galaxy A serisinin diğer üst modellerinde bulunan bazı ufak tefek yazılımsal özellikler yok. Olmaması için bir sebep de yok, o yüzden eksi! “Otur, sıfır!”
* Bildirim ışığı, neredesin? Yoksun. Çok yazık. Mükemmel bir “iş telefonu” olmasının önündeki tek engel.
* Özelliklerine göre pahalı. Benzer özellikteki rakipleri 900 liraya satılırken A3’ün fiyatı 1250 TL. Aradaki farkı, göze hoş gelen bir tasarıma ve Samsung marka adına vermiş oluyorsunuz.
* 1,5 GB RAM, her ne kadar “yeterli” olsa da, cihazın fiyatını göz önünde bulundurursanız aklınıza “ayıp”, “rezillik” ya da “kazık” gibi kelimeler gelebiliyor.
Mobil Yazılar’dan şimdilik bu kadar. Bu yazıyı beğendiyseniz, yeni bir telefon arayışındaki arkadaşlarınızla paylaşabilir, ya da yandaki linklerden birkaçına tıklayarak diğer yazılarımı da okuyabilirsiniz. Bir çay içerseniz - pardon, bir göz atarsanız seveceğinizi umuyorum.
Not: Bu yazıyı uzun bir süre önce yazdım, ama yayınlamadım. Mobil Yazılar'a gelen bir yorum üzerine, yayınlamaya karar verdim. "2017 oldu hâlâ bu telefonu inceliyorsun" derseniz, haklısınız. Kusura bakmayın.
Cuma, Mayıs 13, 2016
Calibro Touch Lux v5.13 güncellemesi
Calibro kullanıcılarının merakla bekledikleri güncelleme gelmiş. Doğrusu ben cihazımı şimdilik güncellemeyi düşünmüyorum, ama pek çok iyileştirme olduğundan bahsediyor LibroNet.
Dikkatimi çeken yenilikler de şöyle:
* E-kitapların %10'unu ücretsiz olarak okumayı sağlayan önizleme özelliği eklendi.
* E-kitap kiralama özelliği eklendi (kiralama süresi: 15 gün).
* Arama özelliği iyileştirildi ve artık büyük/küçük harf ayrımı yapmıyor.
* Türkçe kitaplar için heceleme özelliği eklendi. Okuma ayarlarından etkinleştirilebilir.
* Bir kitap için elle yapılan font büyüklüğü ayarı artık diğer kitapları etkilemiyor.
* İçindekiler bölümünün görünümü iyileştirildi.
* EPUB, PDF ve FB2 formatları için sayfa geçişleri hızlandırıldı.
* Fazla sayıda resim içeren PDF dosyaları için açma ve sayfa çevirme hızı iyileştirildi.
D&R Kobo modellerini Türkiye'ye getireceğini açıkladığından beri Babil.com ve Calibro'da bir hareketlenme var. Önce sosyal medya hesaplarından Calibro ile ilgili görseller paylaşmaya başladılar, şimdi de uzun süredir beklenen, ümitlerin kesildiği güncelleme geldi. Mobil Yazılar'dan hep söylediğim gibi, rekabet iyidir.
Şimdi LibroNet'e (ya da ona rakip olacak herhangi bir firmaya) bir çağrıda bulunalım. E-kitap okuyucu cihazların fiyatları uçmuş gitmiş. 150 TL'ye Calibro Basic, 250 TL'ye Calibro Touch Lux alınabildiği günlerde ikişer tane alsaymışım keşke diyorum bazen :) Diyeceğim o ki, şu aletlerin fiyatını yükseltmeyin bu kadar. Ya da yeni bir "Giriş Seviyesi" model çıkartın, fiyatı da 199 lirayı geçmesin. "459 liradan başlayan fiyatlarla" yazmışsınız siteye, bu nedir yahu? Bir de, getireceğiniz ucuz modeli Calibro Basic gibi güncellemesiz, özelliksiz bırakıp satın alanları üzmeyin.
Calibro yazılım güncellemesi ile ilgili detaylar için: http://www.babil.com/Main/Home/PageContent/Calibro-Touch-Lux-5-13-guncellemesi
Calibro ile ilgili diğer yazılarım, incelemeler ve ipuçları için: http://mobilyazilar.blogspot.com.tr/search/label/Calibro
"Calibro Touch Lux modeli yepyeni bir güncelleme paketi ile daha hızlı, daha pratik ve üstelik yepyeni özelliklere sahip. Kitap kiralamadan önizlemeye, performanstan ekran geçiş hızına birçok şey değişti."
Dikkatimi çeken yenilikler de şöyle:
* E-kitapların %10'unu ücretsiz olarak okumayı sağlayan önizleme özelliği eklendi.
* E-kitap kiralama özelliği eklendi (kiralama süresi: 15 gün).
* Arama özelliği iyileştirildi ve artık büyük/küçük harf ayrımı yapmıyor.
* Türkçe kitaplar için heceleme özelliği eklendi. Okuma ayarlarından etkinleştirilebilir.
* Bir kitap için elle yapılan font büyüklüğü ayarı artık diğer kitapları etkilemiyor.
* İçindekiler bölümünün görünümü iyileştirildi.
* EPUB, PDF ve FB2 formatları için sayfa geçişleri hızlandırıldı.
* Fazla sayıda resim içeren PDF dosyaları için açma ve sayfa çevirme hızı iyileştirildi.
D&R Kobo modellerini Türkiye'ye getireceğini açıkladığından beri Babil.com ve Calibro'da bir hareketlenme var. Önce sosyal medya hesaplarından Calibro ile ilgili görseller paylaşmaya başladılar, şimdi de uzun süredir beklenen, ümitlerin kesildiği güncelleme geldi. Mobil Yazılar'dan hep söylediğim gibi, rekabet iyidir.
Şimdi LibroNet'e (ya da ona rakip olacak herhangi bir firmaya) bir çağrıda bulunalım. E-kitap okuyucu cihazların fiyatları uçmuş gitmiş. 150 TL'ye Calibro Basic, 250 TL'ye Calibro Touch Lux alınabildiği günlerde ikişer tane alsaymışım keşke diyorum bazen :) Diyeceğim o ki, şu aletlerin fiyatını yükseltmeyin bu kadar. Ya da yeni bir "Giriş Seviyesi" model çıkartın, fiyatı da 199 lirayı geçmesin. "459 liradan başlayan fiyatlarla" yazmışsınız siteye, bu nedir yahu? Bir de, getireceğiniz ucuz modeli Calibro Basic gibi güncellemesiz, özelliksiz bırakıp satın alanları üzmeyin.
Calibro yazılım güncellemesi ile ilgili detaylar için: http://www.babil.com/Main/Home/PageContent/Calibro-Touch-Lux-5-13-guncellemesi
Calibro ile ilgili diğer yazılarım, incelemeler ve ipuçları için: http://mobilyazilar.blogspot.com.tr/search/label/Calibro
Perşembe, Nisan 21, 2016
Lenovo A7010 (Vibe K4 Note / Vibe X3 Lite)
Lenovo'nun ürettiği hoş bir telefondan bahsetmiştim daha önce: Lenovo Vibe X3. Türkiye'de Lenovo A7010 adıyla satılan cihaz, Vibe X3'ün "lite" yani az özellikli versiyonu. Başlığa bakıp "Ne biçim adı var?" diyorsanız haklısınız: Türkiye'de A7010 adıyla satılan bu telefon, başka ülkelerde Vibe K4 Note ve Vibe X3 Lite adıyla da satılıyor. İşin komik tarafı, bu telefon ne A7000'e benziyor, ne de Vibe K3 Note'a. Esasında sahip olması gereken isim, Vibe X3 Lite. Ama Lenovo Türkiye henüz asıl X3 modelini ülkemize getirmediği için, bu modele de "lite" demeyi uygun görmemiş. Sonuçta ortaya böyle bir karmaşa çıkmış.
Doğrusu Vibe X3 modelini merakla bekleyenlerden biriyim. Hindistan, Bulgaristan gibi ülkelerde bulunabiliyor, ancak bize henüz gelmedi. X3 modelinden daha önce şu yazımda bahsetmiştim: Lenovo Vibe X3: Ha gayret Lenovo! Lenovo elbet bir gün bu cihazı da getirecektir diye umuyorum, ancak şimdilik soranlara "Bu model ile ilgili satış çalışmamız yoktur" diyorlar. Bunun anlamı aslında şu: "Bekleyerek vakit kaybetmeyin, piyasadaki modellerimizden birini alıp geçin". İleride getirmeyiz diyen yok zira.
Neyse, Lenovo Türkiye bize Vibe X3'ün "lite" modelini layık görmüş, ondan bahsedelim. Onu da fark etmeyelim diye A7010 olarak isimlendirmiş, bunu tekrar vurgulamadan geçmeyelim. Doğrusu ben bu telefonu neredeyse satın alıyordum, mağazaya gittiğim bir seferde bulamadım, diğer denememde ise istediğim rengi yoktu. Ben bunu yaptığımda cihazın fiyatı 1200 TL idi. Şimdi 900 TL'ye bulunabiliyor. İyi ki almamışım! Çünkü cihazın ederi bu. 900 TL. Daha önce de söylemiştim, Lenovo gibi firmalar kendilerini Apple zannederek fiyatlandırmaya gitmemeli.
Cihazın 5.5" 1080p ekranı, 32 GB hafızası, 2 GB RAM'i, Mediatek MT6753 işlemcisi, 3300 mAh bataryası, MicroSD kart yuvası, parmakizi okuyucusu, bence en önemlisi de, ön tarafa bakan Dolby Atmos destekli stereo hoparlörleri var. Fiyatına (900 TL) göre ekranı, hafızası iyi; parmak izi okuyucusu olması çok iyi. RAM'i olması gereken seviyede (Samsung'un daha pahalı modellerinde daha az RAM olabiliyor). İşlemcisi tartışılır, ama bu fiyatlarda Mediatek'e sık rastlanıyor (İşlemci ile ilgili olumsuz yorular olduğunu belirteyim. Örneğin şu sayfadaki kullanıcılar bu işlemcinin 1080p ekrana yetmediğini, oyunlarda çok sıkıntı çıkardığını yazıyorlar).
Kamerası 13 MP ama, artık kaç megapiksel olduğu kaliteyi gösteren bir unsur olmaktan uzaklaştığı için, bu ifadenin hiç bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Şahsen mağazada birkaç telefonu denediğimde, alternatif Samsung modellerinin kamerasının daha iyi çektiği izlenimine kapıldım. Cihazın Samsung ISOCELL kamerası ve PDAF odaklama özelliği olduğu söyleniyor ama, pek bir etkisini göremedim. Ancak sadece mağaza içinde denediğimi tekrar hatırlatayım. Zira GSMArena'nın fotoğraf kalitesi testlerinde 13 MP kameralı Samsung Galaxy E7 ile aynı, belki de daha iyi performans verdiği söylenebilir.
Sonuç olarak, eğer bugün yeni bir telefon alacak olsaydım, Lenovo A7010'u ciddi olarak düşünürdüm. Aynı fiyata Asus Zenfone modellerinde bile 720p ekran ve 16GB hafıza var. Parmak izi okuyucusunun ya da yüksek ses özelliklerinin izine bile rastlanmıyor. Ben A7010'un özellikle de beyaz modeline tabir caizse "hastayım" zaten. Aklıma takılacak tek şey ne olurdu biliyor musunuz? Ne zaman servise işimin düşeceği... Çöz şu problemleri Lenovo. Mağdur etme müşterilerini.
Ne dersiniz? Lenovo A7010'un fiyatının bu kadar düşmesinin ardında, Lenovo Vibe X3'ün yakın zamanda Türkiye'ye gelecek olması gibi bir sebep olabilir mi?
Sabri Alyu'nun A7010 inceleme videosunu da eklemeden geçmeyelim:
Doğrusu Vibe X3 modelini merakla bekleyenlerden biriyim. Hindistan, Bulgaristan gibi ülkelerde bulunabiliyor, ancak bize henüz gelmedi. X3 modelinden daha önce şu yazımda bahsetmiştim: Lenovo Vibe X3: Ha gayret Lenovo! Lenovo elbet bir gün bu cihazı da getirecektir diye umuyorum, ancak şimdilik soranlara "Bu model ile ilgili satış çalışmamız yoktur" diyorlar. Bunun anlamı aslında şu: "Bekleyerek vakit kaybetmeyin, piyasadaki modellerimizden birini alıp geçin". İleride getirmeyiz diyen yok zira.
Neyse, Lenovo Türkiye bize Vibe X3'ün "lite" modelini layık görmüş, ondan bahsedelim. Onu da fark etmeyelim diye A7010 olarak isimlendirmiş, bunu tekrar vurgulamadan geçmeyelim. Doğrusu ben bu telefonu neredeyse satın alıyordum, mağazaya gittiğim bir seferde bulamadım, diğer denememde ise istediğim rengi yoktu. Ben bunu yaptığımda cihazın fiyatı 1200 TL idi. Şimdi 900 TL'ye bulunabiliyor. İyi ki almamışım! Çünkü cihazın ederi bu. 900 TL. Daha önce de söylemiştim, Lenovo gibi firmalar kendilerini Apple zannederek fiyatlandırmaya gitmemeli.
Cihazın 5.5" 1080p ekranı, 32 GB hafızası, 2 GB RAM'i, Mediatek MT6753 işlemcisi, 3300 mAh bataryası, MicroSD kart yuvası, parmakizi okuyucusu, bence en önemlisi de, ön tarafa bakan Dolby Atmos destekli stereo hoparlörleri var. Fiyatına (900 TL) göre ekranı, hafızası iyi; parmak izi okuyucusu olması çok iyi. RAM'i olması gereken seviyede (Samsung'un daha pahalı modellerinde daha az RAM olabiliyor). İşlemcisi tartışılır, ama bu fiyatlarda Mediatek'e sık rastlanıyor (İşlemci ile ilgili olumsuz yorular olduğunu belirteyim. Örneğin şu sayfadaki kullanıcılar bu işlemcinin 1080p ekrana yetmediğini, oyunlarda çok sıkıntı çıkardığını yazıyorlar).
Kamerası 13 MP ama, artık kaç megapiksel olduğu kaliteyi gösteren bir unsur olmaktan uzaklaştığı için, bu ifadenin hiç bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Şahsen mağazada birkaç telefonu denediğimde, alternatif Samsung modellerinin kamerasının daha iyi çektiği izlenimine kapıldım. Cihazın Samsung ISOCELL kamerası ve PDAF odaklama özelliği olduğu söyleniyor ama, pek bir etkisini göremedim. Ancak sadece mağaza içinde denediğimi tekrar hatırlatayım. Zira GSMArena'nın fotoğraf kalitesi testlerinde 13 MP kameralı Samsung Galaxy E7 ile aynı, belki de daha iyi performans verdiği söylenebilir.
Sonuç olarak, eğer bugün yeni bir telefon alacak olsaydım, Lenovo A7010'u ciddi olarak düşünürdüm. Aynı fiyata Asus Zenfone modellerinde bile 720p ekran ve 16GB hafıza var. Parmak izi okuyucusunun ya da yüksek ses özelliklerinin izine bile rastlanmıyor. Ben A7010'un özellikle de beyaz modeline tabir caizse "hastayım" zaten. Aklıma takılacak tek şey ne olurdu biliyor musunuz? Ne zaman servise işimin düşeceği... Çöz şu problemleri Lenovo. Mağdur etme müşterilerini.
Ne dersiniz? Lenovo A7010'un fiyatının bu kadar düşmesinin ardında, Lenovo Vibe X3'ün yakın zamanda Türkiye'ye gelecek olması gibi bir sebep olabilir mi?
Sabri Alyu'nun A7010 inceleme videosunu da eklemeden geçmeyelim:
Çarşamba, Nisan 20, 2016
Kobo modelleri Türkiye'de
Gün geçmiyor ki bir kitap mağazası daha e-kitap işine el atmasın. Sıradaki oyuncumuz D&R. Bu sefer bilindik bir marka var karşımızda: Kobo.
D&R, Kobo'nun üç modeli ile çıkıyor karşımıza: "Giriş modeli" Kobo Touch 2.0, "Çoğunluğa hitap eden" Kobo Glo HD ve "Param çok diyenlere" Kobo Aura H2o. Kobo Touch 2.0'da ekran aydınlatması bulunmuyor, fiyatı 330 TL. Kobo Glo HD, ekran aydınlatmalı ve 430 TL. Büyük ekranlı, MicroSD kart girişli ve su geçirmez özellikli Kobo Aura H2o ise 650 TL.
Doğrusu Kindle ve Calibro sahibi olan biri olarak ilgimi büyük ekranlı model çekiyor, ancak onun 650 liralık fiyatını da yüksek buluyorum. İlk kez bir e-kitap okuyucu alacak olsaydım, Kobo Glo HD modeline yönelirdim.
Bu yazı yazıldığı sırada Babil.com'un Calibro Basic modeli temin edilemiyordu. Calibro Touch Lux 460 TL, Calibro Sense ise 500 TL fiyat etiketine sahipti. Calibro'nun lansman fiyatlarını da hatırlayalım: Basic modeli 150, Touch Lux modeli 250 TL idi. D&R'ın lansmanda Kobo markası ile bu fiyatlara ulaşması mümkün değil ama, dolar da Calibro lansmanında olduğu seviyede değil zaten.
İnşallah D&R bu işin altından kalkabilir. Belki Babil ile rekabetleri fiyatları da aşağı çeker? En azından Calibro Touch Lux modelinin fiyatı düşmeli diye düşünüyorum.
İlgili linkler:
http://www.dr.com.tr/kobo
Kobo Aura H2o incelemesi
Kobo Glo HD incelemesi
Kobo Touch 2.0 incelemesi
D&R, Kobo'nun üç modeli ile çıkıyor karşımıza: "Giriş modeli" Kobo Touch 2.0, "Çoğunluğa hitap eden" Kobo Glo HD ve "Param çok diyenlere" Kobo Aura H2o. Kobo Touch 2.0'da ekran aydınlatması bulunmuyor, fiyatı 330 TL. Kobo Glo HD, ekran aydınlatmalı ve 430 TL. Büyük ekranlı, MicroSD kart girişli ve su geçirmez özellikli Kobo Aura H2o ise 650 TL.
Doğrusu Kindle ve Calibro sahibi olan biri olarak ilgimi büyük ekranlı model çekiyor, ancak onun 650 liralık fiyatını da yüksek buluyorum. İlk kez bir e-kitap okuyucu alacak olsaydım, Kobo Glo HD modeline yönelirdim.
Bu yazı yazıldığı sırada Babil.com'un Calibro Basic modeli temin edilemiyordu. Calibro Touch Lux 460 TL, Calibro Sense ise 500 TL fiyat etiketine sahipti. Calibro'nun lansman fiyatlarını da hatırlayalım: Basic modeli 150, Touch Lux modeli 250 TL idi. D&R'ın lansmanda Kobo markası ile bu fiyatlara ulaşması mümkün değil ama, dolar da Calibro lansmanında olduğu seviyede değil zaten.
İnşallah D&R bu işin altından kalkabilir. Belki Babil ile rekabetleri fiyatları da aşağı çeker? En azından Calibro Touch Lux modelinin fiyatı düşmeli diye düşünüyorum.
İlgili linkler:
http://www.dr.com.tr/kobo
Kobo Aura H2o incelemesi
Kobo Glo HD incelemesi
Kobo Touch 2.0 incelemesi
Cuma, Şubat 12, 2016
Lenovo Vibe X3: Ha gayret Lenovo!
Lenovo, "Lenova" değil, başka alanlarda başarılı olduğu halde, telefon pazarında bir türlü istediği başarıyı yakalayamayan bir firma. Evet, eski adıyla "Koskoca IBM", yeni adıyla "Lenovo", laptop alanındaki başarısını cep telefonlarına yansıtmayı bir türlü başaramadı. Doğrusu son çıkan bir-iki modeli dışında, bana da pek çekici gelmiyordu Lenovo modelleri. Bunun ardındaki sebeplerden biri, gereksiz, çirkin bir "özelleştirilmiş UI". Bir diğeri de, mantıksız donanım tercihleri, kısıtlamaları. Ancak Lenovo Vibe X3 modeli biraz heyecan uyandırdı doğrusu.
Lenovo Vibe X3 modeli, Lenovo'nun tüketicileri dinleyip, hatalardan arınmaya başladığı (tam olarak gerçekleşmese de, "başladığı") bir model olmuş gibi. Arabirim (UI) düzelmeye başlamış. Donanımdan kısmak yerine, bol bol serpiştirmişler. MicroSD kart slotu da var, Snapdragon 808 işlemcisi de; 3GB RAM'i de var, 21 MP Sony sensörlü kamerası da; 32 GB depolama alanı da var, parmak izi okuyucusu da. Hatta Galaxy Note 4'deki gibi IR (kızılötesi) kapısı bile var. Snap 808 ve 3GB RAM'i duyunca "E, bu flagship değil ki?" diyenleriniz olabilir. Olsun, "amiral gemisi" (ne iğrenç bir tabir değil mi? Neyse...) değil ama, "uygun fiyatlı amiral gemisi" (işte yine o tabir!) olabilir. Asus Zenfone serisi böyle başarılı olmadı mı? Lenovo kendini Asus'dan bir basamak yukarı konumlandırabilir. Zira Asus cephesinde pek çok problemler var. En azından kalite kontrol departmanını biraz çalıştırsa Lenovo, daha mutlu müşterilere sahip olabilir.
Lenovo Vibe X3'ün bence en dikkat çekici özelliği, şık tasarımının altında gizli olan ses yetenekleri. HTC'nin üst seviye modellerinde ve Nokia Internet Tablet gibi tarihi eserlerde bile bulunan, ön tarafa bakan stereo hoparlörler var Vibe X3'de. Bugüne kadar Mobil Yazılar'da hemen hemen her cihazın incelemesinde söylediğim gibi, mobil cihazlarda (hele de tabletlerde) hoparlörlerin arkada veya yanda olması, tam bir saçmalık. "Acayip film izleniyor!" demesini biliyorlar ama, film izlerken ses kalitesinin ne kadar berbat olduğunu söylemeyi unutuyorlar (Evlerindeki ses sistemleri ters dönesiceler!). Dolayısıyla, sırf bu özelliğinden dolayı bile takibe değer bir cihaz olduğunu düşünüyorum Lenovo Vibe X3'ün. GSM Arena ses kalitesinin de üst düzeyde olduğunu yazmış, ancak daha fazla incelemek lazım emin olmak için. Zira bazen özellikler kağıt üzerinde kalabiliyor. Örneğin Asus'un web sitesine girer, Zenfone ile ilgili videolarını izlerseniz, dünyanın en iyi telefonunun Zenfone olduğunu, ancak hayrına bize ucuza verdiklerini zannedersiniz.
Lenovo Vibe X3 incelemesi yapan teknoloji siteleri olumlu sonuçlardan bahsediyorlar. Özellikle İngilizce yayın yapan Hint siteleri inceleme konusunda hızlı davranıyor. Açıkçası pek güvenemiyorum kendilerine, çünkü bugüne kadar her şeyden memnun olma eğilimi gördüm farklı markaların incelemelerinde. İnceledikleri telefonun kamerası bariz kötü çekim yapmış, ama "excellent camera" diyorlar. Belki de mutluluk böyle bir şeydir, bilemiyorum. Neyse, Vibe X3'ün kamera performansını merak edenler için, güzel bir albüm yayınlamışlar Flickr'da. Buradaki fotoğrafları incediğimde, kameranın düşük ışıkta, ISO 3200, seviyesinde noise'i bariz şekilde artırdığını; gün ışında ISO 100 seviyesinde ise "suluboya efekti" olduğunu gördüm. Noise konusu sıkıntılı, çünkü cihazda OIS yok, f değeri de 2.0'da kalıyor. Ancak suluboya etkisinin %100 çözünürlükte bakılmadığında problem olmayacağını düşünüyorum, çünkü kamera "fazlasıyla megapiksele" (21 MP) sahip. Kamera dışında: Cihazın batarya performansından da övgüyle söz ediliyor (3500 mAh). 1080p çözünürlükteki IPS ekranının tam potansiyeline ulaşabilmesi için ayarlardan Super Bright seçeneğinin seçilmesi gerekiyormuş. P1 için bu ayar seçildiğinde bile ekran parlaklığının düşük olduğuna dair yorumlar vardı, X3 bu konuda farklı olacak mı, merak ediyorum.
Fiyat odaklı tüketiciye hitap eden pek çok üründe olduğu gibi, Lenovo Vibe X3'ün de başarısını belirleyecek olan, piyasaya girdiğinde rakiplerine ve özelliklerine oranla ne derece uygun fiyat ortaya koyduğu olacaktır. Ne yazık ki bazı firmalar fiyat odaklı tüketiciye hitap ettiklerini unutarak, kendilerini Apple zanneredek fiyat belirliyorlar. Apple ne üretse, ne fiyat koysa satılıyor. Çünkü onu alan tüketicilerin bir bölümü F/P aramıyor. Ama diğer markaların tüketicileri verdikleri her kuruşun hakkını almak istiyor. İnşallah Lenovo bu güzel ürüne gereğinden yüksek fiyat biçme gibi bir hataya düşmez. Lenovo Vibe X3'ün benzeri, ya da "Lite" versiyonu olan Lenovo A7010 1199 liraya; Lenovo Vibe P1 1299 liraya satıldığına göre (ki bu fiyatlar da biraz fazla bence), Vibe X3'ün de daha ucuz olmayacağı kesin. Ancak, LG G4, Galaxy Note 4, Xperia Z3 Compact, hatta Galaxy S6 gibi telefonların özelliklerine göre uygun fiyatlara bulunabildiği; Zenfone 2 32GB modelinin 1199 TL'ye düştüğü bir dönemde, Lenovo Vibe X3'ün 1299 TL'den daha pahalı olmamasını diliyorum.
Lenovo Vibe X3 kutu açılımı videosu:
Lenovo Vibe X3 kutu açılımı ve ilk izlenimler (hands-on):
Lenovo Vibe X3 ilk izlenimler:
Lenovo Vibe X3 incelemesi:
Lenovo Vibe X3'ün fotoğraf kalitesi nasıl? X3'ün kamerasından örnek fotoğraflar:
%100 yakınlaşırsak:
Fotoğrafların devamı şurada: http://www.gizchina.com/2015/12/17/lenovo-vibe-x3-camera-review/
Fotoğrafların devamı şu albümde: https://www.flickr.com/photos/101556126@N05/sets/72157662131567174/
Son olarak, Lenovo Vibe X3 Türkiye'ye ne zaman gelir? Donanım Haber'de hemen "Lenovo Vibe X3 ANA KONU" başlıklı bir forum gönderisi yapılmış. Bu başlıktaki birkaç kişi Lenovo'nun Facebook sayfasından X3'ün ne zaman geleceğine dair soru yöneltmişler. Verilen cevaplar henüz ufukta görünmediği yönünde ama, Lenovo'yu birazdürtmekte sıkıştırmakta fayda olabilir.
Yukarıda da değinmiştim, aslında Lenovo Vibe X3'e benzer bir model şu anda Türkiye'de satışta: Lenovo A7010. Bu modele yurt dışında Vibe X3 Lite ve K4 Note gibi farklı isimler vermişler. Özellikleri çoğunlukla farklı olsa da dış görünüşü Vibe X3'e benziyor ve ön tarafa bakan çift hoparlörler A7010'da da var. Doğrusu A7010 oldukça şık gözüküyor. Ben yine de Vibe X3'ü bekleme taraftarıyım.
İlgili linkler:
GSM Arena Hands-on
GSM Arena "özellikler" sayfası
Bgr.in incelemesi
FoneArena incelemesi
Digit.in incelemesi
Firstpost incelemesi
IndiaToday kısa incelemesi
IndiaToday tam incelemesi
IndianExpress incelemesi
Lenovo Türkiye'yi Vibe X3'ü Türkiye'ye getirmesi için dürtme adresi:
https://www.facebook.com/LenovoTurkiye
Teknik detaylar:
İşlemci: Snapdragon 808
Ekran: 5.5" 1080p IPS Gorilla Glass 3
Kamera: 21 Megapiksel f2.0 PDAF (Sony IMX230 sensör), 8MP ön kamera
RAM: 3GB RAM
Depolama alanı: 32GB
Genişleme yuvası: MicroSD (128GB'a kadar kartları destekliyor)
Batarya: 3500 mAh, kullanıcı tarafından değiştirilemiyor.
Cihaza özel: Ön tarafa bakan stereo hoparlörler, Dolby ATMOS desteği, IR (kızılötesi) özelliği, HiFi ses (32-bit Sabre ES9018K2M DAC 3-amp, Wolfson WM8281 Audio Hub), parmak izi okuyucusu
Antutu puanı: 57388
Artıları: Kaliteli ses, yüksek çözünürlüklü kamera, bol depolama alanı, yeterince RAM, MicroSD kart yuvası, IR portu, parmak izi okuyucusu, şık tasarım (ben beyaz olanına bayıldım doğrusu :) )
Eksileri: Kamerada OIS yok, RAM 4GB olabilirdi, batarya çıkartılamıyor.
Lenovo Vibe X3 modeli, Lenovo'nun tüketicileri dinleyip, hatalardan arınmaya başladığı (tam olarak gerçekleşmese de, "başladığı") bir model olmuş gibi. Arabirim (UI) düzelmeye başlamış. Donanımdan kısmak yerine, bol bol serpiştirmişler. MicroSD kart slotu da var, Snapdragon 808 işlemcisi de; 3GB RAM'i de var, 21 MP Sony sensörlü kamerası da; 32 GB depolama alanı da var, parmak izi okuyucusu da. Hatta Galaxy Note 4'deki gibi IR (kızılötesi) kapısı bile var. Snap 808 ve 3GB RAM'i duyunca "E, bu flagship değil ki?" diyenleriniz olabilir. Olsun, "amiral gemisi" (ne iğrenç bir tabir değil mi? Neyse...) değil ama, "uygun fiyatlı amiral gemisi" (işte yine o tabir!) olabilir. Asus Zenfone serisi böyle başarılı olmadı mı? Lenovo kendini Asus'dan bir basamak yukarı konumlandırabilir. Zira Asus cephesinde pek çok problemler var. En azından kalite kontrol departmanını biraz çalıştırsa Lenovo, daha mutlu müşterilere sahip olabilir.
Lenovo Vibe X3'ün bence en dikkat çekici özelliği, şık tasarımının altında gizli olan ses yetenekleri. HTC'nin üst seviye modellerinde ve Nokia Internet Tablet gibi tarihi eserlerde bile bulunan, ön tarafa bakan stereo hoparlörler var Vibe X3'de. Bugüne kadar Mobil Yazılar'da hemen hemen her cihazın incelemesinde söylediğim gibi, mobil cihazlarda (hele de tabletlerde) hoparlörlerin arkada veya yanda olması, tam bir saçmalık. "Acayip film izleniyor!" demesini biliyorlar ama, film izlerken ses kalitesinin ne kadar berbat olduğunu söylemeyi unutuyorlar (Evlerindeki ses sistemleri ters dönesiceler!). Dolayısıyla, sırf bu özelliğinden dolayı bile takibe değer bir cihaz olduğunu düşünüyorum Lenovo Vibe X3'ün. GSM Arena ses kalitesinin de üst düzeyde olduğunu yazmış, ancak daha fazla incelemek lazım emin olmak için. Zira bazen özellikler kağıt üzerinde kalabiliyor. Örneğin Asus'un web sitesine girer, Zenfone ile ilgili videolarını izlerseniz, dünyanın en iyi telefonunun Zenfone olduğunu, ancak hayrına bize ucuza verdiklerini zannedersiniz.
Lenovo Vibe X3 incelemesi yapan teknoloji siteleri olumlu sonuçlardan bahsediyorlar. Özellikle İngilizce yayın yapan Hint siteleri inceleme konusunda hızlı davranıyor. Açıkçası pek güvenemiyorum kendilerine, çünkü bugüne kadar her şeyden memnun olma eğilimi gördüm farklı markaların incelemelerinde. İnceledikleri telefonun kamerası bariz kötü çekim yapmış, ama "excellent camera" diyorlar. Belki de mutluluk böyle bir şeydir, bilemiyorum. Neyse, Vibe X3'ün kamera performansını merak edenler için, güzel bir albüm yayınlamışlar Flickr'da. Buradaki fotoğrafları incediğimde, kameranın düşük ışıkta, ISO 3200, seviyesinde noise'i bariz şekilde artırdığını; gün ışında ISO 100 seviyesinde ise "suluboya efekti" olduğunu gördüm. Noise konusu sıkıntılı, çünkü cihazda OIS yok, f değeri de 2.0'da kalıyor. Ancak suluboya etkisinin %100 çözünürlükte bakılmadığında problem olmayacağını düşünüyorum, çünkü kamera "fazlasıyla megapiksele" (21 MP) sahip. Kamera dışında: Cihazın batarya performansından da övgüyle söz ediliyor (3500 mAh). 1080p çözünürlükteki IPS ekranının tam potansiyeline ulaşabilmesi için ayarlardan Super Bright seçeneğinin seçilmesi gerekiyormuş. P1 için bu ayar seçildiğinde bile ekran parlaklığının düşük olduğuna dair yorumlar vardı, X3 bu konuda farklı olacak mı, merak ediyorum.
Fiyat odaklı tüketiciye hitap eden pek çok üründe olduğu gibi, Lenovo Vibe X3'ün de başarısını belirleyecek olan, piyasaya girdiğinde rakiplerine ve özelliklerine oranla ne derece uygun fiyat ortaya koyduğu olacaktır. Ne yazık ki bazı firmalar fiyat odaklı tüketiciye hitap ettiklerini unutarak, kendilerini Apple zanneredek fiyat belirliyorlar. Apple ne üretse, ne fiyat koysa satılıyor. Çünkü onu alan tüketicilerin bir bölümü F/P aramıyor. Ama diğer markaların tüketicileri verdikleri her kuruşun hakkını almak istiyor. İnşallah Lenovo bu güzel ürüne gereğinden yüksek fiyat biçme gibi bir hataya düşmez. Lenovo Vibe X3'ün benzeri, ya da "Lite" versiyonu olan Lenovo A7010 1199 liraya; Lenovo Vibe P1 1299 liraya satıldığına göre (ki bu fiyatlar da biraz fazla bence), Vibe X3'ün de daha ucuz olmayacağı kesin. Ancak, LG G4, Galaxy Note 4, Xperia Z3 Compact, hatta Galaxy S6 gibi telefonların özelliklerine göre uygun fiyatlara bulunabildiği; Zenfone 2 32GB modelinin 1199 TL'ye düştüğü bir dönemde, Lenovo Vibe X3'ün 1299 TL'den daha pahalı olmamasını diliyorum.
Lenovo Vibe X3 kutu açılımı videosu:
Lenovo Vibe X3 kutu açılımı ve ilk izlenimler (hands-on):
Lenovo Vibe X3 ilk izlenimler:
Lenovo Vibe X3 incelemesi:
Lenovo Vibe X3'ün fotoğraf kalitesi nasıl? X3'ün kamerasından örnek fotoğraflar:
%100 yakınlaşırsak:
Fotoğrafların devamı şurada: http://www.gizchina.com/2015/12/17/lenovo-vibe-x3-camera-review/
Fotoğrafların devamı şu albümde: https://www.flickr.com/photos/101556126@N05/sets/72157662131567174/
Son olarak, Lenovo Vibe X3 Türkiye'ye ne zaman gelir? Donanım Haber'de hemen "Lenovo Vibe X3 ANA KONU" başlıklı bir forum gönderisi yapılmış. Bu başlıktaki birkaç kişi Lenovo'nun Facebook sayfasından X3'ün ne zaman geleceğine dair soru yöneltmişler. Verilen cevaplar henüz ufukta görünmediği yönünde ama, Lenovo'yu biraz
Yukarıda da değinmiştim, aslında Lenovo Vibe X3'e benzer bir model şu anda Türkiye'de satışta: Lenovo A7010. Bu modele yurt dışında Vibe X3 Lite ve K4 Note gibi farklı isimler vermişler. Özellikleri çoğunlukla farklı olsa da dış görünüşü Vibe X3'e benziyor ve ön tarafa bakan çift hoparlörler A7010'da da var. Doğrusu A7010 oldukça şık gözüküyor. Ben yine de Vibe X3'ü bekleme taraftarıyım.
İlgili linkler:
GSM Arena Hands-on
GSM Arena "özellikler" sayfası
Bgr.in incelemesi
FoneArena incelemesi
Digit.in incelemesi
Firstpost incelemesi
IndiaToday kısa incelemesi
IndiaToday tam incelemesi
IndianExpress incelemesi
Lenovo Türkiye'yi Vibe X3'ü Türkiye'ye getirmesi için dürtme adresi:
https://www.facebook.com/LenovoTurkiye
Teknik detaylar:
İşlemci: Snapdragon 808
Ekran: 5.5" 1080p IPS Gorilla Glass 3
Kamera: 21 Megapiksel f2.0 PDAF (Sony IMX230 sensör), 8MP ön kamera
RAM: 3GB RAM
Depolama alanı: 32GB
Genişleme yuvası: MicroSD (128GB'a kadar kartları destekliyor)
Batarya: 3500 mAh, kullanıcı tarafından değiştirilemiyor.
Cihaza özel: Ön tarafa bakan stereo hoparlörler, Dolby ATMOS desteği, IR (kızılötesi) özelliği, HiFi ses (32-bit Sabre ES9018K2M DAC 3-amp, Wolfson WM8281 Audio Hub), parmak izi okuyucusu
Antutu puanı: 57388
Artıları: Kaliteli ses, yüksek çözünürlüklü kamera, bol depolama alanı, yeterince RAM, MicroSD kart yuvası, IR portu, parmak izi okuyucusu, şık tasarım (ben beyaz olanına bayıldım doğrusu :) )
Eksileri: Kamerada OIS yok, RAM 4GB olabilirdi, batarya çıkartılamıyor.
Perşembe, Ekim 01, 2015
Dizüstü bilgisayarınız yavaşladı mı? Bir çözüm var!
Artık masaüstü bilgisayarlardan çok daha yaygın olarak kullanılan (hatta koltuğu telefon ve tabletlere kaptırmışmış olan) dizüstü (laptop) bilgisayarlar, donanım güncellemeleri açısından pek fazla seçenek sunmuyorlar. Masaüstü bilgisayarların her parçası birbirinden bağımsız olduğu için, güncelleme konusunda daha esnek oluyorlar. Oyunlarda daha iyi performans istiyorsanız ekran kartını yenisi ile değiştirmeniz yeterli oluyor. Dosyalarınız için daha fazla depolama kapasitesi istiyorsanız, sabit diski (HDD - Hard Disk Drive) güncellemeniz yeterli oluyor.
Fotoğraf: Des Morris. Creative Commons.
Dizüstü bilgisayarlar ise daha taşınabilir olmak zorundalar, yani her şey bir araya sıkışmalı. Bu da biribinden ayrılmayan parçalar anlamına geliyor. Ne yazık ki Apple'ın izinden gitmeye gayret eden ya da bilgisayarlarını daha da kompakt yapmaya çalışan pek çok firma, var olan genişleme seçeneklerini de azaltıyor. Elbette Mobil Yazılar'da her zaman savunduğum gibi, dizüstü bilgisayar "ne kadar hafifse, o kadar iyi" demeye devam ediyorum, ancak seçeneklerin çok olması şartıyla. Kompakt bilgisayarlara aşığım, ama "bataryası değişmeyen, RAM'i yükseltileyen, sabit diskine erişmesi zor" dizüstü bilgisayar üretme trendinin tüketicileri seçeneksiz bırakarak "zorlamaya" dönüşmesi hoş bir fikir değil.
Birkaç senedir kullanmakta olduğum bir bilgisayarım var: Acer Aspire 5755G. Sorunsuz bir cihaz değil ama, batarya, RAM ve sabit disk güncellemeleri yapmaya izin veren bir kasası var. Bataryası bütünleşik olmadığı için, batarya şarj tutmamaya başladığında yenisini alıp cihazı servise falan götürmeden yoluma devam edebildim. Bir sabit disk güncellemesi yaptım (birazdan bahsedeceğim) ve RAM güncellemesi de düşünüyorum.
Fotoğraf: Liam Higgins. Creative Commons.
Siz de "Laptop'um çok yavaşladı, ne yapmalıyım?" diye çaresiz kalanlardan mısınız? Bilgisayarınız artık eskisi gibi hızlı çalışmıyorsa, "format çekmek" ya da yeni bilgisayar almak zorunda değilsiniz. Bazı teknoloji mağazalarının "En pahalı bilgisayar eski bilgisayar" diye yaptığı kampanyalara inanmayın. Bence, dizüstü bilgisayarlarda zaman içinde oluşan performans sorunlarının en önemli kaynağı, sabit disk, ya da yeni neslin anlayacağı dille, "depolama alanı". Dizüstü bilgisayarlarda sabit diskler zaten yavaş oluyorlar, bir de bilgisayarı kullandıkça, dosyaları yükleyip sildikçe "fragmentasyon" dolayısıyla problem daha da büyüyor.
Bu arada, "bilgisayarı hızlandırmak" derken neyi kastettiğimi de açıklığa kavuşturayım. Dizüstü bilgisayarınız yavaş açılıp yavaş kapanıyorsa, en ufak bir Microsoft Word dosyasına bile tıkladığınızda açılmak bilmiyorsa, bilgisayar içinde arama yaptığınızda kendinize bir Türk kahvesi yapıp gelebiliyorsanız, oyunlar yavaş yükleniyor, dosyalar yavaş kopyalanıyor, programlar yavaş açılıyorsa; sizin ciddi bir sabit disk probleminiz var demektir. Ancak bu gibi durumlar dışındaki problemler, bir dizüstü bilgisayara yapılabilecek güncellemelerin dışında kalabilir (RAM yükseltme dışında). Mesela, bir oyunun daha akıcı çalışması, grafiklerinin daha güzel gözükmesi çoğunlukla ekran kartı ve işlemciye bağlıdır. Ne yazık ki dizüstü bilgisayarlarda bu parçaları güncellemek mümkün değildir, yeni bir bilgisayar almak gerekir. Ben bu yazıda sabit disk güncellemesinden bahsedeceğim.
Fotoğraf: Jonathan Coffey. Creative Commons.
Sabit diski hızlandırmak için ne yapmalı? Elbette "format çekmek" ya da eski usül "disk birleştirme" yapmak ücretsiz bir çözüm sunabilir. Ama biraz para harcamaya razıysanız, bilgisayarınızı eskisinden daha hızlı hale getirmeniz mümkün. Teknolojiyi sıkı takip eden okurlarım konuyu nereye getireceğimi çoktan anlamıştır: SSD'ye geçin diyeceğim elbette!
Sabit disk dediğimizde akla gelen şey, eski tip ve çok yaygın olarak kullanılan depolama teknolojisi, yani HDD'dir. HDD, bir dosya açılırken ya da kopyalanırken bilgisayarınızın içinden gelen tıkırtıları yapan parça. SSD (Solid State Drive) ise, daha yeni ve çok daha hızlı bir teknoloji. Yeni olması dolayısıyla fiyatı bir tuzlu. Ancak ben kendi dizüstü bilgisayarıma SSD güncellemesi yaptıktan sonra, geri dönüş olmadığını anladım. SSD'nin hızına alışınca, diğer laptop'lar size yavaş gelmeye başlıyor. Bilgisayarımın açılış hızı, programların açılış hızı, oyunların başlama süreleri, dosyaların kopyalanma süreleri... hepsinde çok olumlu iyileşmeler oldu. En önemlisi de, sabit diskimi SSD'ye klonladığım için, format atmadan, hiçbir programı yeniden kurmaya gerek kalmadan, kaldığım yerden bilgisayarımı kullanmaya devam ettim. Sanki kutusundan yeni çıkmış bir laptop kadar hızlı çalışan bir sistem ile hem de!
Fotoğraf: Bart. Creative Commons.
Peki nasıl olacak SSD güncellemesi? Doğrusu, daha önceden SSD'ye geçiş maceramı yazmıştım, yinelemek istemiyorum, buraya tıklayarak okuyabilirsiniz. Ancak burada yazmak isteğim iki konu var. Bir: SSD'lerin depolama alanı yükseldikçe fiyatları çok ama çok artıyor. Şu anda bilgisayarınızda ne kadar boş alan olduğuna, ne kadar alanı kullandığınıza bir bakın. Kaç GB? Eğer o kapasitede bir SSD alacak maddi gücünüz varsa, ne âlâ. Ancak yoksa geçen seneden beri oynamadığınız oyunu kaldırıp, gereksiz dosyaları harici (taşınabilir) bir sabit diske yedekleyip, yeniden bakın derim. Depolama alanı konusunda beklentileri düşürmek gerekse de, SSD'ye geçtiğinize değecek, merak etmeyin. Gelelim ikinci konuya: Eğer bilgisayarlarla fazla haşır neşir değilseniz, var olan sisteminizi SSD'ye klonlama konusunda biraz yardıma ihtiyacınız olabilir. Bir bilene yaptırın ya da arkadaşınızdan yardım alın derim. Kendiniz yapıyor olsanız dahi (ki özel bilgilerinizin güvenliği için bunu tercih edebilirisiniz) bu işin bir tam gün alabileceğini bilmeli, boş bir zaman seçmelisiniz.
Zor mu? Dedim ya, sıkıntılara değecek, merak etmeyin. Ama uyarmadı da demeyin, SSD'ye geçmeden önce dosyalarınızı başka bir diske yedekleyin.
Üstte linkini paylaştım ama tekrarlayayım. Bu yazının devamı ya da tamamlayıcısı olarak görülebilecek bir yazı yazmıştım daha önceden. O yazıda HDD'den SSD'ye geçiş aşamasında yaşadıklarımı daha detaylı yazdım. Siz de böyle bir güncelleme düşünüyorsanız, mutlaka okumanızı tavsiye ederim: Samsung 840 EVO ile HDD'den SSD'ye geçiş maceram (okumak için tıklayınız).
Fotoğraf: Des Morris. Creative Commons.
Dizüstü bilgisayarlar ise daha taşınabilir olmak zorundalar, yani her şey bir araya sıkışmalı. Bu da biribinden ayrılmayan parçalar anlamına geliyor. Ne yazık ki Apple'ın izinden gitmeye gayret eden ya da bilgisayarlarını daha da kompakt yapmaya çalışan pek çok firma, var olan genişleme seçeneklerini de azaltıyor. Elbette Mobil Yazılar'da her zaman savunduğum gibi, dizüstü bilgisayar "ne kadar hafifse, o kadar iyi" demeye devam ediyorum, ancak seçeneklerin çok olması şartıyla. Kompakt bilgisayarlara aşığım, ama "bataryası değişmeyen, RAM'i yükseltileyen, sabit diskine erişmesi zor" dizüstü bilgisayar üretme trendinin tüketicileri seçeneksiz bırakarak "zorlamaya" dönüşmesi hoş bir fikir değil.
Birkaç senedir kullanmakta olduğum bir bilgisayarım var: Acer Aspire 5755G. Sorunsuz bir cihaz değil ama, batarya, RAM ve sabit disk güncellemeleri yapmaya izin veren bir kasası var. Bataryası bütünleşik olmadığı için, batarya şarj tutmamaya başladığında yenisini alıp cihazı servise falan götürmeden yoluma devam edebildim. Bir sabit disk güncellemesi yaptım (birazdan bahsedeceğim) ve RAM güncellemesi de düşünüyorum.
Fotoğraf: Liam Higgins. Creative Commons.
Siz de "Laptop'um çok yavaşladı, ne yapmalıyım?" diye çaresiz kalanlardan mısınız? Bilgisayarınız artık eskisi gibi hızlı çalışmıyorsa, "format çekmek" ya da yeni bilgisayar almak zorunda değilsiniz. Bazı teknoloji mağazalarının "En pahalı bilgisayar eski bilgisayar" diye yaptığı kampanyalara inanmayın. Bence, dizüstü bilgisayarlarda zaman içinde oluşan performans sorunlarının en önemli kaynağı, sabit disk, ya da yeni neslin anlayacağı dille, "depolama alanı". Dizüstü bilgisayarlarda sabit diskler zaten yavaş oluyorlar, bir de bilgisayarı kullandıkça, dosyaları yükleyip sildikçe "fragmentasyon" dolayısıyla problem daha da büyüyor.
Bu arada, "bilgisayarı hızlandırmak" derken neyi kastettiğimi de açıklığa kavuşturayım. Dizüstü bilgisayarınız yavaş açılıp yavaş kapanıyorsa, en ufak bir Microsoft Word dosyasına bile tıkladığınızda açılmak bilmiyorsa, bilgisayar içinde arama yaptığınızda kendinize bir Türk kahvesi yapıp gelebiliyorsanız, oyunlar yavaş yükleniyor, dosyalar yavaş kopyalanıyor, programlar yavaş açılıyorsa; sizin ciddi bir sabit disk probleminiz var demektir. Ancak bu gibi durumlar dışındaki problemler, bir dizüstü bilgisayara yapılabilecek güncellemelerin dışında kalabilir (RAM yükseltme dışında). Mesela, bir oyunun daha akıcı çalışması, grafiklerinin daha güzel gözükmesi çoğunlukla ekran kartı ve işlemciye bağlıdır. Ne yazık ki dizüstü bilgisayarlarda bu parçaları güncellemek mümkün değildir, yeni bir bilgisayar almak gerekir. Ben bu yazıda sabit disk güncellemesinden bahsedeceğim.
Fotoğraf: Jonathan Coffey. Creative Commons.
Sabit diski hızlandırmak için ne yapmalı? Elbette "format çekmek" ya da eski usül "disk birleştirme" yapmak ücretsiz bir çözüm sunabilir. Ama biraz para harcamaya razıysanız, bilgisayarınızı eskisinden daha hızlı hale getirmeniz mümkün. Teknolojiyi sıkı takip eden okurlarım konuyu nereye getireceğimi çoktan anlamıştır: SSD'ye geçin diyeceğim elbette!
Sabit disk dediğimizde akla gelen şey, eski tip ve çok yaygın olarak kullanılan depolama teknolojisi, yani HDD'dir. HDD, bir dosya açılırken ya da kopyalanırken bilgisayarınızın içinden gelen tıkırtıları yapan parça. SSD (Solid State Drive) ise, daha yeni ve çok daha hızlı bir teknoloji. Yeni olması dolayısıyla fiyatı bir tuzlu. Ancak ben kendi dizüstü bilgisayarıma SSD güncellemesi yaptıktan sonra, geri dönüş olmadığını anladım. SSD'nin hızına alışınca, diğer laptop'lar size yavaş gelmeye başlıyor. Bilgisayarımın açılış hızı, programların açılış hızı, oyunların başlama süreleri, dosyaların kopyalanma süreleri... hepsinde çok olumlu iyileşmeler oldu. En önemlisi de, sabit diskimi SSD'ye klonladığım için, format atmadan, hiçbir programı yeniden kurmaya gerek kalmadan, kaldığım yerden bilgisayarımı kullanmaya devam ettim. Sanki kutusundan yeni çıkmış bir laptop kadar hızlı çalışan bir sistem ile hem de!
Fotoğraf: Bart. Creative Commons.
Peki nasıl olacak SSD güncellemesi? Doğrusu, daha önceden SSD'ye geçiş maceramı yazmıştım, yinelemek istemiyorum, buraya tıklayarak okuyabilirsiniz. Ancak burada yazmak isteğim iki konu var. Bir: SSD'lerin depolama alanı yükseldikçe fiyatları çok ama çok artıyor. Şu anda bilgisayarınızda ne kadar boş alan olduğuna, ne kadar alanı kullandığınıza bir bakın. Kaç GB? Eğer o kapasitede bir SSD alacak maddi gücünüz varsa, ne âlâ. Ancak yoksa geçen seneden beri oynamadığınız oyunu kaldırıp, gereksiz dosyaları harici (taşınabilir) bir sabit diske yedekleyip, yeniden bakın derim. Depolama alanı konusunda beklentileri düşürmek gerekse de, SSD'ye geçtiğinize değecek, merak etmeyin. Gelelim ikinci konuya: Eğer bilgisayarlarla fazla haşır neşir değilseniz, var olan sisteminizi SSD'ye klonlama konusunda biraz yardıma ihtiyacınız olabilir. Bir bilene yaptırın ya da arkadaşınızdan yardım alın derim. Kendiniz yapıyor olsanız dahi (ki özel bilgilerinizin güvenliği için bunu tercih edebilirisiniz) bu işin bir tam gün alabileceğini bilmeli, boş bir zaman seçmelisiniz.
Zor mu? Dedim ya, sıkıntılara değecek, merak etmeyin. Ama uyarmadı da demeyin, SSD'ye geçmeden önce dosyalarınızı başka bir diske yedekleyin.
Üstte linkini paylaştım ama tekrarlayayım. Bu yazının devamı ya da tamamlayıcısı olarak görülebilecek bir yazı yazmıştım daha önceden. O yazıda HDD'den SSD'ye geçiş aşamasında yaşadıklarımı daha detaylı yazdım. Siz de böyle bir güncelleme düşünüyorsanız, mutlaka okumanızı tavsiye ederim: Samsung 840 EVO ile HDD'den SSD'ye geçiş maceram (okumak için tıklayınız).
Salı, Eylül 01, 2015
Elektrik kesik ve telefonunuzun pili bitiyor. Ne yapmalı?
Elektrik kesildiğinde telefon, tablet ve dizüstü bilgisayar gibi mobil cihazların şarjının hemen bitmemesi için neler yapmalı? Elektrik kesilmeden önce, kesintiye hazırlıklı olmak için neler yapmalı?
Öncelikle elektrik kesintisi sırasında neler yapmak gerektiğinden bahsedelim. Kesintinin ne kadar süreceği belli olmaz. Bu yüzden, iletişimsiz kalmamak için, telefonunuzu çok fazla kullanmamanızı tavsiye ederim. Telefonun ekran parlaklığını mümkün olduğunca kısmanız ve mobil veri (3G-4G) bağlantısını kapatmanız da önemli. "Elektrik kesik, canım sıkıldı, ben biraz oyun oynayayım telefonumdan" derseniz, iki saate arama yapamaz olabilirsiniz.
Fotoğraf: Takashi(aes256). Creative Commons.
Yeni akıllı telefonlarda bataryanın daha uzun dayanması için özel seçenekler bulunabiliyor. Örneğin Samsung telefonlarda "Güç tasarrufu" ve "Ultra güç tasarrufu" modları bulunuyor. Bu modlara geçtiğinizde telefonunuzun bir çok özelliği devre dışı kalıyor, hatta Ultra Güç Tasarrufu modunda ekran siyah beyaz oluyor. Böylece şarjınız çok daha uzun süre gidebiliyor. Siz de telefonunuzda böyle bir özellik varsa, kullanabilirsiniz.
Elektrik kesildiğinde telefonunuzu nasıl şarj edebilirsiniz? Bunun en kolay yollarından biri, telefonunuzu dizüstü bilgisayarınıza bağlamak. Modern akıllı telefonlar MicroUSB kablosu ile bilgisayara bağlandıklarında şarj olabiliyorlar. Peki MicroUSB kablonuz yoksa ne yapacaksınız? Aslında muhtemelen bir MicroUSB kablosuna sahipsiniz. Çünkü pek çok modern telefonun şarj adaptörleri aslında MicroUSB kablosu ile geliyor. Adaptörün prize takılan kısmı ile kablosu birbirinden ayrılabiliyor. Böylece kablonun bir ucunu bilgisayarınızın USB girişine bağlayabiliyorsunuz.
Fotoğraf: Twicepix. Creative Commons.
Elektrik kesildiğinde telefonunuzun şarjı çok az ise ve acil bir görüşme yapmanız gerekiyorsa kullanabileceğiniz bir enerji kaynağı daha var: Otomobiller. Eğer aracınızda (ya da bir yakınınızın aracında) telefonunuzu şarj edebileceğiniz bir USB girişi ya da bir adaptör varsa, kısa süre için de olsa arama yapabilirsiniz.
Bunun dışında PowerBank adı verilen mobil şarj depolarını da kullanabilirsiniz. Ancak bu cihazları önceden satın almış ve şarj etmiş olmanız gerekiyor. PowerBank konusuna gelmişken, elektrik kesintisinden önce ne yapmak gerektiğine de değinelim.
Elektrik kesintisine nasıl hazırlanılır? Elektrik kesildiğinde bulabileceğiniz çözümlerden bazıları, elektrikler varken nasıl hazırlık yaptığınız ile bağlantılı. Eğer gerekli ekipmana sahipseniz, elektrik kesintilerini film izleyerek ya da çalışmaya devam ederek de atlatabilirsiniz.
Fotoğraf: RafeB. Creative Commons.
Öncelikle çok basit bir tavsiye ile başlayacağım: Mobil cihazlarınızı her gün şarj edin. Samsung E5 gibi şarjı iki gün dayanan bir telefonu bir gün arayla şarj etmek isteyebilirsiniz, ama elektrik kesintisine %50 şarj ile yakalanmaya değmez. Hoş bir durum değil ama, bütün cihazları her gece şarj etmeye alışmak gerekiyor günümüzde.
İkincil olarak, Mobil Yazılar okurlarına her zaman yaptığım bir tavsiyeyi tekrarlayacağım: Bataryası kullanıcı tarafından değiştirilebilen telefonları satın almaya çalışın. Bu devirde bu tür telefonlardan çok kalmadı ama, yine de önemli. Telefona alacağınız birkaç yedek batarya ile günlerce şarja ihtiyaç duymadan idare edebilirsiniz. Bu tavsiye sadece telefonlar için değil, dizüstü bilgisayarlar için de geçerli. Yeni nesil, inceden de ince bilgisayarların bataryası değişmiyor. MacBook Air gibi bilgisayarların 10 saat pil ömrü olabilir, ancak yine de değiştirilebilen bir batarya size bunun ötesine geçebilen esneklik sağlar.
Eğer telefonunuzun bataryası değişmiyorsa mutlaka bir mobil şarj deposu (PowerBank) satın alın. PowerBank denilen cihazlar aslında birer yedek batarya. Avantajları farklı türlerdeki telefonlara takılabiliyor olmaları: MicroUSB kablolu bir PowerBank'i MicroUSB'den şarj olan tüm telefonlarda kullanabilirsiniz. Dezavantajları ise büyük ve hantal olmaları, çoğunlukla bir de kablo taşımayı gerektirmeleri. iPhone sahiplerinin ise telefonlarına uygun kablo ile satılan mobil şarj depolarını tercih etmeleri gerekiyor.
İlgili: Pili değişmeyen telefonlar için yedek pil çözümü
Ayrıca, yukarıda da belirttiğim gibi, otomobiliniz mobil cihazlarınız için elektrik kaynağı olabilirler. Ancak aracınızda telefonunuzu şarj edebilen bir giriş olduğundan emin olmanız gerekli. Eğer böyle bir giriş yoksa, bir araç şarj adaptörü satın almalısınız. Elektrik kesintisi olmasa bile, işe gidip gelirken telefonunu araçta şarj etmek iyi gelecektir.
Bunlara ek olarak, telefonunuzu güneş enejisi ile şarj etmenizi sağlayan cihazlar bile bulunuyor. Bu tür ürünler de acil durumlar için çözüm üretebilirler.
Mobil Yazılar'dan şimdilik bu kadar. Bu yazıyı beğendiyseniz, lütfen buraya tıklayarak diğer yazılarıma da göz atın. Kesintisiz günler dilerim!
Bu yazıda kullandığım ilk üç fotoğraf, Creative Commons lisanslıdır. CC lisanslı fotoğraflar, fotoğraf sahibinin belirttiği şartlara uymak kaydıyla, ücretsiz kullanılabilir. Bu tür ücretsiz fotoğrafları nereden bulabileceğinizi öğrenmek için, şu yazıma bakabilirsiniz: Ücretsiz fotoğraflar: Creative Commons.
Öncelikle elektrik kesintisi sırasında neler yapmak gerektiğinden bahsedelim. Kesintinin ne kadar süreceği belli olmaz. Bu yüzden, iletişimsiz kalmamak için, telefonunuzu çok fazla kullanmamanızı tavsiye ederim. Telefonun ekran parlaklığını mümkün olduğunca kısmanız ve mobil veri (3G-4G) bağlantısını kapatmanız da önemli. "Elektrik kesik, canım sıkıldı, ben biraz oyun oynayayım telefonumdan" derseniz, iki saate arama yapamaz olabilirsiniz.
Fotoğraf: Takashi(aes256). Creative Commons.
Yeni akıllı telefonlarda bataryanın daha uzun dayanması için özel seçenekler bulunabiliyor. Örneğin Samsung telefonlarda "Güç tasarrufu" ve "Ultra güç tasarrufu" modları bulunuyor. Bu modlara geçtiğinizde telefonunuzun bir çok özelliği devre dışı kalıyor, hatta Ultra Güç Tasarrufu modunda ekran siyah beyaz oluyor. Böylece şarjınız çok daha uzun süre gidebiliyor. Siz de telefonunuzda böyle bir özellik varsa, kullanabilirsiniz.
Elektrik kesildiğinde telefonunuzu nasıl şarj edebilirsiniz? Bunun en kolay yollarından biri, telefonunuzu dizüstü bilgisayarınıza bağlamak. Modern akıllı telefonlar MicroUSB kablosu ile bilgisayara bağlandıklarında şarj olabiliyorlar. Peki MicroUSB kablonuz yoksa ne yapacaksınız? Aslında muhtemelen bir MicroUSB kablosuna sahipsiniz. Çünkü pek çok modern telefonun şarj adaptörleri aslında MicroUSB kablosu ile geliyor. Adaptörün prize takılan kısmı ile kablosu birbirinden ayrılabiliyor. Böylece kablonun bir ucunu bilgisayarınızın USB girişine bağlayabiliyorsunuz.
Fotoğraf: Twicepix. Creative Commons.
Elektrik kesildiğinde telefonunuzun şarjı çok az ise ve acil bir görüşme yapmanız gerekiyorsa kullanabileceğiniz bir enerji kaynağı daha var: Otomobiller. Eğer aracınızda (ya da bir yakınınızın aracında) telefonunuzu şarj edebileceğiniz bir USB girişi ya da bir adaptör varsa, kısa süre için de olsa arama yapabilirsiniz.
Bunun dışında PowerBank adı verilen mobil şarj depolarını da kullanabilirsiniz. Ancak bu cihazları önceden satın almış ve şarj etmiş olmanız gerekiyor. PowerBank konusuna gelmişken, elektrik kesintisinden önce ne yapmak gerektiğine de değinelim.
Elektrik kesintisine nasıl hazırlanılır? Elektrik kesildiğinde bulabileceğiniz çözümlerden bazıları, elektrikler varken nasıl hazırlık yaptığınız ile bağlantılı. Eğer gerekli ekipmana sahipseniz, elektrik kesintilerini film izleyerek ya da çalışmaya devam ederek de atlatabilirsiniz.
Fotoğraf: RafeB. Creative Commons.
Öncelikle çok basit bir tavsiye ile başlayacağım: Mobil cihazlarınızı her gün şarj edin. Samsung E5 gibi şarjı iki gün dayanan bir telefonu bir gün arayla şarj etmek isteyebilirsiniz, ama elektrik kesintisine %50 şarj ile yakalanmaya değmez. Hoş bir durum değil ama, bütün cihazları her gece şarj etmeye alışmak gerekiyor günümüzde.
İkincil olarak, Mobil Yazılar okurlarına her zaman yaptığım bir tavsiyeyi tekrarlayacağım: Bataryası kullanıcı tarafından değiştirilebilen telefonları satın almaya çalışın. Bu devirde bu tür telefonlardan çok kalmadı ama, yine de önemli. Telefona alacağınız birkaç yedek batarya ile günlerce şarja ihtiyaç duymadan idare edebilirsiniz. Bu tavsiye sadece telefonlar için değil, dizüstü bilgisayarlar için de geçerli. Yeni nesil, inceden de ince bilgisayarların bataryası değişmiyor. MacBook Air gibi bilgisayarların 10 saat pil ömrü olabilir, ancak yine de değiştirilebilen bir batarya size bunun ötesine geçebilen esneklik sağlar.
Eğer telefonunuzun bataryası değişmiyorsa mutlaka bir mobil şarj deposu (PowerBank) satın alın. PowerBank denilen cihazlar aslında birer yedek batarya. Avantajları farklı türlerdeki telefonlara takılabiliyor olmaları: MicroUSB kablolu bir PowerBank'i MicroUSB'den şarj olan tüm telefonlarda kullanabilirsiniz. Dezavantajları ise büyük ve hantal olmaları, çoğunlukla bir de kablo taşımayı gerektirmeleri. iPhone sahiplerinin ise telefonlarına uygun kablo ile satılan mobil şarj depolarını tercih etmeleri gerekiyor.
İlgili: Pili değişmeyen telefonlar için yedek pil çözümü
Ayrıca, yukarıda da belirttiğim gibi, otomobiliniz mobil cihazlarınız için elektrik kaynağı olabilirler. Ancak aracınızda telefonunuzu şarj edebilen bir giriş olduğundan emin olmanız gerekli. Eğer böyle bir giriş yoksa, bir araç şarj adaptörü satın almalısınız. Elektrik kesintisi olmasa bile, işe gidip gelirken telefonunu araçta şarj etmek iyi gelecektir.
Bunlara ek olarak, telefonunuzu güneş enejisi ile şarj etmenizi sağlayan cihazlar bile bulunuyor. Bu tür ürünler de acil durumlar için çözüm üretebilirler.
Mobil Yazılar'dan şimdilik bu kadar. Bu yazıyı beğendiyseniz, lütfen buraya tıklayarak diğer yazılarıma da göz atın. Kesintisiz günler dilerim!
Bu yazıda kullandığım ilk üç fotoğraf, Creative Commons lisanslıdır. CC lisanslı fotoğraflar, fotoğraf sahibinin belirttiği şartlara uymak kaydıyla, ücretsiz kullanılabilir. Bu tür ücretsiz fotoğrafları nereden bulabileceğinizi öğrenmek için, şu yazıma bakabilirsiniz: Ücretsiz fotoğraflar: Creative Commons.
Cumartesi, Ağustos 01, 2015
Samsung Galaxy E5'te otomatik düzeltmeyi kapatmak
Samsung Galaxy E5'te ve diğer Samsung telefonlarda yazı yazarken klavyenin otomatik düzeltme özelliği istemediğiniz kelimelerin yazılmasına mı sebep oluyor? Otomatik düzeltme özelliği normalde hayatı kolaylaştırır, ancak eğer klavyenin alışık olmadığı kelimeleri, farklı dillerdeki kelimeleri sık sık yazmanız gerekiyorsa, tam aksi yönde etki edebilir. Peki otomatik düzeltme nasıl kapatılır?
Samsung telefonlarda otomatik düzeltmeyi kapatmak (ya da açmak) için, Ayarlar'a girin, listeyi alt tarafa doğru kaydırıp "Dil ve Giriş" maddesine tıklayın. Burada "Samsung Klavye" yazan yerin sağ tarafındaki çark ikonuna tıklayın. Açılan ekrandan "Otomatik olarak değiştir" seçeneğine tıklayın. Son olarak çıkan ekranın sağ üst köşesindeki yeşil düğmeye tıklatıp gri hale gelmesini sağlayın.
Artık yazdığınız kelimeler kendiliğinden değiştirilmeyecek. Bu durumda kelime önerileri yine de çıkacak, ama onları yazmak için üzerlerine tıklamanız gerekecek. Belki bu yüzen birkaç durumda yazım zorlaşabilir. Ancak şahsen hangi harfe tıkladıysam onun yazılmasını istiyorum. Kelimeyi yazıp bitirdikten sonra başka bir şeyin yazılmış (otomatik olarak tavsiye edilen kelime ile değiştirilmiş) olduğunu görmek hoşuma gitmiyor. Çünkü birden fazla dilde metin girmem ve çeşitli özel kelimeleri kısaltmaları vs. kullanmam gerekiyor.
Dilerseniz kelimelerden sonra otomatik boşluk eklemeyi de devre dışı bırakabilirsiniz. Türkçe gibi sondan eklemeli dillerde bu gerekebiliyor. Bunu yapmak için de "Samsung Klavye Ayarları" ekranındaki "Otomatik Boşluk Bırakma" seçeneğini kapatmanız gerekiyor.
Mobil Yazılar'dan şimdilik bu kadar. Bu yazıyı beğendiyseniz aşağıdaki linklerden birine tıklayarak diğer yazılarıma da göz atmanızı rica ederim.
İlgili:
Samsung Galaxy E5 incelemesi
Samsung markası üzerine diğer yazılar
Android üzerine diğer yazılar
Samsung telefonlarda otomatik düzeltmeyi kapatmak (ya da açmak) için, Ayarlar'a girin, listeyi alt tarafa doğru kaydırıp "Dil ve Giriş" maddesine tıklayın. Burada "Samsung Klavye" yazan yerin sağ tarafındaki çark ikonuna tıklayın. Açılan ekrandan "Otomatik olarak değiştir" seçeneğine tıklayın. Son olarak çıkan ekranın sağ üst köşesindeki yeşil düğmeye tıklatıp gri hale gelmesini sağlayın.
Artık yazdığınız kelimeler kendiliğinden değiştirilmeyecek. Bu durumda kelime önerileri yine de çıkacak, ama onları yazmak için üzerlerine tıklamanız gerekecek. Belki bu yüzen birkaç durumda yazım zorlaşabilir. Ancak şahsen hangi harfe tıkladıysam onun yazılmasını istiyorum. Kelimeyi yazıp bitirdikten sonra başka bir şeyin yazılmış (otomatik olarak tavsiye edilen kelime ile değiştirilmiş) olduğunu görmek hoşuma gitmiyor. Çünkü birden fazla dilde metin girmem ve çeşitli özel kelimeleri kısaltmaları vs. kullanmam gerekiyor.
Dilerseniz kelimelerden sonra otomatik boşluk eklemeyi de devre dışı bırakabilirsiniz. Türkçe gibi sondan eklemeli dillerde bu gerekebiliyor. Bunu yapmak için de "Samsung Klavye Ayarları" ekranındaki "Otomatik Boşluk Bırakma" seçeneğini kapatmanız gerekiyor.
Mobil Yazılar'dan şimdilik bu kadar. Bu yazıyı beğendiyseniz aşağıdaki linklerden birine tıklayarak diğer yazılarıma da göz atmanızı rica ederim.
İlgili:
Samsung Galaxy E5 incelemesi
Samsung markası üzerine diğer yazılar
Android üzerine diğer yazılar
Perşembe, Temmuz 16, 2015
ISO ne demek?
ISO nedir? ISO ayarı ne işe yarar? ISO cep telefonlarındaki ve fotoğraf makinelerindeki sensörün ışığa hassasiyetini gösterir. ISO değeri, 80, 100, 200, 400, 800 gibi rakamlarla ifade edilir.
Peki sıradan bir kişi fotoğraf çekerken ne işe yarar ISO değeri? Yüksek bir rakam mı iyidir, yoksa düşük bir rakam mı?
ISO değeri düştükçe fotoğraftaki netlik artar, kumlanma (noise) azalır. Bu iyi bir şey, o zaman ISO değerini hep düşük tutalım, değil mi? Elbette bir yan etkisi var: Fotoğrafın çekilmesi için gereken süre uzar. Otomatik modda bulunan fotoğraf makineniz diyafram ve enstantane ayarlarını uygun şekilde değiştirerek fotoğrafların bulanık olmasını engellemeye çalışır, fakat ortamdaki ışık az olduğunda sıradan makineler (özellikle de cep telefonları) bu konuda zorlanırlar.
Gün ışığında çekilen fotoğrafların çoğu için düşük bir ISO değeri fotoğraf kalitesinin daha yüksek olmasını sağlar.
ISO değeri yükseldikçe kumlanma artar, fotoğraftaki netlik azalır. Ancak fotoğrafı çekmek için gereken süre kısalır. Dolayısıyla daha az ışığın olduğu ortamlarda ve hızlı hareket eden objeleri dondurmak istediğinizde işiniz kolaylaşır. ISO değerleri kimi cihazlarda 3200, 6400, 12800 gibi rakamlara ve üstüne çıkabilmektedir.
Hava karardıktan sonra, iç mekanlarda çekilen fotoğraflarda ya da hareket halindeki şeylerin (çocuklar, evcil hayvanlar, dans eden kişiler) fotoğraflarını çekerken yüksek bir ISO değerini seçmek fotoğraftaki bulanıklığı engellemeye yardımcı olur. Ancak her fotoğraf makinesi bir ISO değerinden sonra fotoğraf kalitesini ciddi oranda düşürecek kadar kumlanmaya sebep olmaya başlar. Bu sıradan kompakt makineler için daha düşük bir değerde başlarken, pahalı profesyonel makinelerde çok daha yüksek ISO değerlerde bile iyi fotoğraflar elde edilebilir (sensör boyutu, noise reduction gibi faktörler önem arz eder).
"Işık az ise flaşı açar çekerim" diyorsanız, iki şeyi hatırlatmama izin verin. Bir, her ortamda flaşlı çekime izin verilmeyebilir. Meslea konserlerde ya da müzelerde. Mesela evime gelip çocuğumun gözüne flaş patlatırsanız, ben de... neyse, diğer maddeye geçelim. Evet, iki, flaşlı çekilen fotoğraflar doğallıktan uzak olur. Gerçekten gerekmedikçe flaşlı çekim yapmayın. Hele de flaşlı çekim yapmanın pil bitirmekten başka bir işe yaramadığı durumlarda: Konserde flaşlı çekseniz ne olacak, adam 50 metre ilerde, flaş ancak önünüzdekilerin kafasını aydınlatır. Net kafalar çekersiniz.
Kısacası ISO değerini gündüz, dış mekanda düşük; gece, iç mekanda yüksek tutmakta fayda var. Ancak şuna dikkat edilmeli, fotoğraf makinenizin kutusunda "ISO 9342123'e kadar destekliyor" yazabilir, ama o ayarda çekilen fotoğraflar internette bile kullanılamayacak kadar kalitesiz (kumlu) durumda olabilir. ISO ayarını çok yükseltmeden, duruma uygun bir denge bulmaya çalışmalı.
Bu yazıda fazla teknik terimlere girmeden, basit şekilde ISO değerinin ne olduğundan, neyi değiştirdiğinden bahsetmeye çalıştım. Daha detaylı bilgi için BasÇek'in ISO ile ilgili yazısını öneririm. Bu yazıyı beğendiyseniz buraya tıklayarak diğer yazılarıma da göz atmanızı rica ederim.
Peki sıradan bir kişi fotoğraf çekerken ne işe yarar ISO değeri? Yüksek bir rakam mı iyidir, yoksa düşük bir rakam mı?
ISO değeri düştükçe fotoğraftaki netlik artar, kumlanma (noise) azalır. Bu iyi bir şey, o zaman ISO değerini hep düşük tutalım, değil mi? Elbette bir yan etkisi var: Fotoğrafın çekilmesi için gereken süre uzar. Otomatik modda bulunan fotoğraf makineniz diyafram ve enstantane ayarlarını uygun şekilde değiştirerek fotoğrafların bulanık olmasını engellemeye çalışır, fakat ortamdaki ışık az olduğunda sıradan makineler (özellikle de cep telefonları) bu konuda zorlanırlar.
Gün ışığında çekilen fotoğrafların çoğu için düşük bir ISO değeri fotoğraf kalitesinin daha yüksek olmasını sağlar.
ISO değeri yükseldikçe kumlanma artar, fotoğraftaki netlik azalır. Ancak fotoğrafı çekmek için gereken süre kısalır. Dolayısıyla daha az ışığın olduğu ortamlarda ve hızlı hareket eden objeleri dondurmak istediğinizde işiniz kolaylaşır. ISO değerleri kimi cihazlarda 3200, 6400, 12800 gibi rakamlara ve üstüne çıkabilmektedir.
Hava karardıktan sonra, iç mekanlarda çekilen fotoğraflarda ya da hareket halindeki şeylerin (çocuklar, evcil hayvanlar, dans eden kişiler) fotoğraflarını çekerken yüksek bir ISO değerini seçmek fotoğraftaki bulanıklığı engellemeye yardımcı olur. Ancak her fotoğraf makinesi bir ISO değerinden sonra fotoğraf kalitesini ciddi oranda düşürecek kadar kumlanmaya sebep olmaya başlar. Bu sıradan kompakt makineler için daha düşük bir değerde başlarken, pahalı profesyonel makinelerde çok daha yüksek ISO değerlerde bile iyi fotoğraflar elde edilebilir (sensör boyutu, noise reduction gibi faktörler önem arz eder).
"Işık az ise flaşı açar çekerim" diyorsanız, iki şeyi hatırlatmama izin verin. Bir, her ortamda flaşlı çekime izin verilmeyebilir. Meslea konserlerde ya da müzelerde. Mesela evime gelip çocuğumun gözüne flaş patlatırsanız, ben de... neyse, diğer maddeye geçelim. Evet, iki, flaşlı çekilen fotoğraflar doğallıktan uzak olur. Gerçekten gerekmedikçe flaşlı çekim yapmayın. Hele de flaşlı çekim yapmanın pil bitirmekten başka bir işe yaramadığı durumlarda: Konserde flaşlı çekseniz ne olacak, adam 50 metre ilerde, flaş ancak önünüzdekilerin kafasını aydınlatır. Net kafalar çekersiniz.
Kısacası ISO değerini gündüz, dış mekanda düşük; gece, iç mekanda yüksek tutmakta fayda var. Ancak şuna dikkat edilmeli, fotoğraf makinenizin kutusunda "ISO 9342123'e kadar destekliyor" yazabilir, ama o ayarda çekilen fotoğraflar internette bile kullanılamayacak kadar kalitesiz (kumlu) durumda olabilir. ISO ayarını çok yükseltmeden, duruma uygun bir denge bulmaya çalışmalı.
Bu yazıda fazla teknik terimlere girmeden, basit şekilde ISO değerinin ne olduğundan, neyi değiştirdiğinden bahsetmeye çalıştım. Daha detaylı bilgi için BasÇek'in ISO ile ilgili yazısını öneririm. Bu yazıyı beğendiyseniz buraya tıklayarak diğer yazılarıma da göz atmanızı rica ederim.
Perşembe, Temmuz 09, 2015
Samsung telefonlarda Briefing'i kapatmak
Samsung Galaxy E5'te ve diğer Samsung telefonlarda ana ekranda en sola kaydırırsanız karşınıza eski adıyla "My Magazine", yeni adıyla "Flipboard Briefing" adında bir ekran çıkıyor. Briefing internette takip etmek istediğiniz haber kaynaklarından gelen son güncellemeleri bir araya topluyor. Peki ya Briefing'den hoşlanmadıysanız ne olacak?
Doğrusu ben ana ekranımdaki panellerin (sayfaların) arasında Briefing'i görmek istemedim. Ana ekranda panelleri kaydırdıkça başa dönmek daha mantıklı geldi bana. Neyse ki Briefing'den kurtulmanın bir yolu var.
Samsung Galaxy E5'te Briefing nasıl kapatılır? Ana ekranda boş bir yere parmağınızı basılı tutun (uzun basın). Ekranın alt tarafında yarı saydam ikonların çıktığını göreceksiniz. Bunlar arasından "Ana ekran ayarları"na basın. Çıkan ekranda "Flipboard Briefing" diye bir madde göreceksiniz. Yanındaki kutucuğa tıklayarak işaretini kaldırın. İşte bu kadar, artık Samsung telefonunuzdan Briefing'i kaldırdınız!
Bu yazıda anlattığım çözüm işinize yaradıysa aşağıdaki linklerden birine tıklayarak diğer yazılarıma da göz atmanızı rica ederim. Ayrıca buraya tıklayarak Mobil Yazılar'ın Twitter hesabına göz atabilir, ya da buraya tıklayarak Samsung Galaxy E5 incelememi okuyabilirsiniz.
İlgili:
Samsung Galaxy E5 incelemesi
Samsung markası üzerine diğer yazılar
Android üzerine diğer yazılar
Doğrusu ben ana ekranımdaki panellerin (sayfaların) arasında Briefing'i görmek istemedim. Ana ekranda panelleri kaydırdıkça başa dönmek daha mantıklı geldi bana. Neyse ki Briefing'den kurtulmanın bir yolu var.
Samsung Galaxy E5'te Briefing nasıl kapatılır? Ana ekranda boş bir yere parmağınızı basılı tutun (uzun basın). Ekranın alt tarafında yarı saydam ikonların çıktığını göreceksiniz. Bunlar arasından "Ana ekran ayarları"na basın. Çıkan ekranda "Flipboard Briefing" diye bir madde göreceksiniz. Yanındaki kutucuğa tıklayarak işaretini kaldırın. İşte bu kadar, artık Samsung telefonunuzdan Briefing'i kaldırdınız!
Bu yazıda anlattığım çözüm işinize yaradıysa aşağıdaki linklerden birine tıklayarak diğer yazılarıma da göz atmanızı rica ederim. Ayrıca buraya tıklayarak Mobil Yazılar'ın Twitter hesabına göz atabilir, ya da buraya tıklayarak Samsung Galaxy E5 incelememi okuyabilirsiniz.
İlgili:
Samsung Galaxy E5 incelemesi
Samsung markası üzerine diğer yazılar
Android üzerine diğer yazılar
Çarşamba, Temmuz 01, 2015
Android Wear için 2048 oyunu
Şu meşhur 2048 oyununu bilirsiniz. Hani rakamları sağa-sola ve yukarı-aşağı çekerek 2048 ve katlarına ulaşmaya çalıştığınız, bir süre bağımlılık yapan, sonra da hayatınızdan çıkan oyun. İşte birisi bu oyunun Anroid Wear işletim sistemi ile çalışan akıllı saatler için bir versiyonunu geliştirmiş. Oyun görsel olarak yüklü olmadığı için akıllı saatinizin küçük ekranına kolaylıkla uyum sağlıyor. Sıra beklerken falan oynanabilir. Ama saatten oynayacağınıza telefonunuzdan oynamanız bu oyunda bile daha mantıklı olur diye düşünüyorum.
Ben bu oyunu Asus ZenWatch üzerinde denedim, bir sorun yaşamadım. Bu arada, oyundan çıkmak için ekranın ortasına basılı tutmanız, ardından çıkan X düğmesine tıklamanız lazım. Ben ilk başta nasıl çıkacağımı bulamadım da, ondan söylüyorum.
İlgili linkler:
Google Play
Android Wear
Akıllı saatler
Ben bu oyunu Asus ZenWatch üzerinde denedim, bir sorun yaşamadım. Bu arada, oyundan çıkmak için ekranın ortasına basılı tutmanız, ardından çıkan X düğmesine tıklamanız lazım. Ben ilk başta nasıl çıkacağımı bulamadım da, ondan söylüyorum.
İlgili linkler:
Google Play
Android Wear
Akıllı saatler
Perşembe, Haziran 25, 2015
Samsung Galaxy E5 için orijinal Samsung kılıf
Samsung Galaxy E5, Türkiye'de giderek popülerleşen bir telefon. Bunun temel sebebi, 850-900 TL'lik fiyatına rağmen aynı fiyattaki rakiplerine kafa tutan özelliklere sahip olması. Popüler telefonlara kılıf bulmak kolay oluyor ama E5 henüz yeni yeni fark edilmeye başlandığı için kılıf konusunda çok fazla seçenek yok.
Orijinal kılıfı almadan önce, bir AVM'de kılıf satan kiosklardan birine Samsung Galaxy E5 için kılıf sordum, bana orijinal olmayan, Çin'den yeni gelmiş bir ürünü gösterdi. Fiyatına 30 TL dedi. Eğer kılıf en azından kendi kendini koruyacak kadar güven verebilmiş olsaydı, alacaktım. Hele de üzerindeki E5 yazısının "E"sinin bir tarafa, "5"inin diğer tarafa eğik basılmış olduğunu görünce, kaçarak uzaklaştım. O kılıfı bedava verseler ve ben o yamuk baskıyı görmemek için üzerine bir şey yapıştırmış olsam, yine de alttaki simetri eksikliğini hatırlayıp sinir olurdum herhalde.
Neyse, gidip orijinal Samsung Galaxy E5 kılıfına 70 TL (Yazıyla: yetmiş Türk Lirası) bayıldım. Doğrusu kılıf kullanmaya karşıyım ama, etrafımda gördüğüm neredeyse bütün Samsung telefonların en az bir kere ekranı çatlamış olması sebebiyle, "Er ya da geç ben de E5'i düşüreceğim" diye düşünerek, kılıfa teslim oldum. Eve dönerken içimdeki "Bir şey mi unuttum acaba, bir eksiklik var" hissinin cüzdanımdan eksilen 70 TL olduğunu fark etmem uzun sürmedi.
Orijinal Samsung Galaxy E5 kılıfı, cihazın arka tarafını kılıfa yapıştırdığınız türden, manyetik kapaklı, içinde kart koymak için tek bir cebi bulunan bir kılıf. Çok kaliteli bir görünümü olduğunu söyleyemem, ancak adi de durmuyor.
Bu kılıf iyi hoş ama, uçuk fiyatı dışında, tek sorunu nedir, biliyor musunuz? Güven vermiyor! Ne demek istiyorum? Şöyle anlatayım, Samsung Galaxy E5'i kılıfa koyduktan birkaç dakika sonra, kapağının arka tarafa ne kadar katlandığını test ederken, kılıf elimden kaydı. Kapağı arka tarafa kıvırmış olmamın etkisiyle yaylandı ve elimden fırlayıp yere düştü. Hem de, kapağı açık bir şekilde, ekranın üstüne. Nefesimi tutup E5'i yerden aldıktan sonra kılıfın içindeki telefonu kırmayı başaran ilk kişi olmadığımı anlayıp şükrettim. Eh, E5'e düşürme testi yaptık diyelim.
Özetle, Samsung tarafından üretilmiş olan, cüzdan şeklindeli bu orijinal Samsung Galaxy E5 kılıfı, düşme sırasında kapağının açılma riski ve kılıfın cihazın köşelerini kavramıyor olması dolayısıyla, bana çok da güven vermedi. Şurası kesin ki böyle bir kılıf, çantada ya da cepte iken telefonun çizilmesini, eğilip bükülmesini engeller. Hatta büyük ihtimalle düşmelerde de bir noktaya kadar koruma sağlayacaktır. Ancak E5 kılıf içerisinde olmasına rağmen telefonumu %100 güvende hissettiğimi de söyleyemeyeceğim. Satın almak isteyenler için Mobil Yazılar'dan küçük bir inceleme olsun.
İlgili linkler:
Samsung Galaxy E5 incelemesi
Mobil Yazılar 10 yıldır ilkeli ve orijinal içerik üreten, "ilk ve tek yazarının kafasına göre takıldığı son derece kişisel" bir teknoloji güncesidir.
Orijinal kılıfı almadan önce, bir AVM'de kılıf satan kiosklardan birine Samsung Galaxy E5 için kılıf sordum, bana orijinal olmayan, Çin'den yeni gelmiş bir ürünü gösterdi. Fiyatına 30 TL dedi. Eğer kılıf en azından kendi kendini koruyacak kadar güven verebilmiş olsaydı, alacaktım. Hele de üzerindeki E5 yazısının "E"sinin bir tarafa, "5"inin diğer tarafa eğik basılmış olduğunu görünce, kaçarak uzaklaştım. O kılıfı bedava verseler ve ben o yamuk baskıyı görmemek için üzerine bir şey yapıştırmış olsam, yine de alttaki simetri eksikliğini hatırlayıp sinir olurdum herhalde.
Neyse, gidip orijinal Samsung Galaxy E5 kılıfına 70 TL (Yazıyla: yetmiş Türk Lirası) bayıldım. Doğrusu kılıf kullanmaya karşıyım ama, etrafımda gördüğüm neredeyse bütün Samsung telefonların en az bir kere ekranı çatlamış olması sebebiyle, "Er ya da geç ben de E5'i düşüreceğim" diye düşünerek, kılıfa teslim oldum. Eve dönerken içimdeki "Bir şey mi unuttum acaba, bir eksiklik var" hissinin cüzdanımdan eksilen 70 TL olduğunu fark etmem uzun sürmedi.
Orijinal Samsung Galaxy E5 kılıfı, cihazın arka tarafını kılıfa yapıştırdığınız türden, manyetik kapaklı, içinde kart koymak için tek bir cebi bulunan bir kılıf. Çok kaliteli bir görünümü olduğunu söyleyemem, ancak adi de durmuyor.
Bu kılıf iyi hoş ama, uçuk fiyatı dışında, tek sorunu nedir, biliyor musunuz? Güven vermiyor! Ne demek istiyorum? Şöyle anlatayım, Samsung Galaxy E5'i kılıfa koyduktan birkaç dakika sonra, kapağının arka tarafa ne kadar katlandığını test ederken, kılıf elimden kaydı. Kapağı arka tarafa kıvırmış olmamın etkisiyle yaylandı ve elimden fırlayıp yere düştü. Hem de, kapağı açık bir şekilde, ekranın üstüne. Nefesimi tutup E5'i yerden aldıktan sonra kılıfın içindeki telefonu kırmayı başaran ilk kişi olmadığımı anlayıp şükrettim. Eh, E5'e düşürme testi yaptık diyelim.
Özetle, Samsung tarafından üretilmiş olan, cüzdan şeklindeli bu orijinal Samsung Galaxy E5 kılıfı, düşme sırasında kapağının açılma riski ve kılıfın cihazın köşelerini kavramıyor olması dolayısıyla, bana çok da güven vermedi. Şurası kesin ki böyle bir kılıf, çantada ya da cepte iken telefonun çizilmesini, eğilip bükülmesini engeller. Hatta büyük ihtimalle düşmelerde de bir noktaya kadar koruma sağlayacaktır. Ancak E5 kılıf içerisinde olmasına rağmen telefonumu %100 güvende hissettiğimi de söyleyemeyeceğim. Satın almak isteyenler için Mobil Yazılar'dan küçük bir inceleme olsun.
İlgili linkler:
Samsung Galaxy E5 incelemesi
Mobil Yazılar 10 yıldır ilkeli ve orijinal içerik üreten, "ilk ve tek yazarının kafasına göre takıldığı son derece kişisel" bir teknoloji güncesidir.
Salı, Haziran 23, 2015
Son zamanlarda yazdıklarım
Mobil Yazılar'da son zamanlarda yazdıklarımı "kaçıranlar ve yeniden okumak isteyenler için" kısaca hatırlatayım istedim:
iPad'leri klavye ile kullanmaya gerek var mıdır? Kimler iPad'ine klavye almalıdır? Yazdım: Logitech iPad Mini klavyesini incelemesi. Okumak için tıklayınız.
Babil.com'un Ukrayna'lı PocketBook'dan alıp üzerine Calibro markasını bastığı son e-kitap okuyucusundan bahsettim: Calibro Sense. Okumak için tıklayınız.
Bir telefonda bataryanın kullanıcı tarafından değiştirilememesi ne gibi problemlere sebep olur? Gerek var mıdır bataryası değişen telefon satın almaya? Yazdım: Telefonunuzun bataryası şiştiyse, şarj tutmuyorsa: Yedek batarya meselesi. Okumak için tıklayınız.
Samsung Galaxy telefonlarda (ve genel olarak pek çok telefonda) karanlıkta daha iyi fotoğraf çekmeyi sağlayan gece modu özelliğinin avantajını yazdım: Samsung Galaxy E5'de gece modu ile karanlıkta fotoğraf çekimi. Okumak için tıklayınız.
Apple Watch'dan önce Pebble Watch vardı. Pebble'ın son saati Pebble Time'ı kutusundan çıkardım ve izlenimlerimi yazdım: Pebble Time kutu açılımı ve ilk izlenimler Okumak için tıklayın.
"Bu telefonda bildirim ışığı yok, bu bir eksi" diyor bazıları. Bazıları da, "O da neymiş?" diyor. Gerekli bir şey mi şu bildirim ışığı? Yazdım: Bildirim ışığı / Bildirim LED'i ne demek? Okumak için tıklayın.
Zenfone 2'nin fiyatı çok pahalı diyor herkes öyle mi acaba? Hangi modeli baz almalı fiyat karşılaştırması yaparken? Yazdım: Zenfone 2'nin fiyatı, çok mu pahalı? Okumak için tıklayınız.
iPad'leri klavye ile kullanmaya gerek var mıdır? Kimler iPad'ine klavye almalıdır? Yazdım: Logitech iPad Mini klavyesini incelemesi. Okumak için tıklayınız.
Babil.com'un Ukrayna'lı PocketBook'dan alıp üzerine Calibro markasını bastığı son e-kitap okuyucusundan bahsettim: Calibro Sense. Okumak için tıklayınız.
Bir telefonda bataryanın kullanıcı tarafından değiştirilememesi ne gibi problemlere sebep olur? Gerek var mıdır bataryası değişen telefon satın almaya? Yazdım: Telefonunuzun bataryası şiştiyse, şarj tutmuyorsa: Yedek batarya meselesi. Okumak için tıklayınız.
Samsung Galaxy telefonlarda (ve genel olarak pek çok telefonda) karanlıkta daha iyi fotoğraf çekmeyi sağlayan gece modu özelliğinin avantajını yazdım: Samsung Galaxy E5'de gece modu ile karanlıkta fotoğraf çekimi. Okumak için tıklayınız.
Apple Watch'dan önce Pebble Watch vardı. Pebble'ın son saati Pebble Time'ı kutusundan çıkardım ve izlenimlerimi yazdım: Pebble Time kutu açılımı ve ilk izlenimler Okumak için tıklayın.
"Bu telefonda bildirim ışığı yok, bu bir eksi" diyor bazıları. Bazıları da, "O da neymiş?" diyor. Gerekli bir şey mi şu bildirim ışığı? Yazdım: Bildirim ışığı / Bildirim LED'i ne demek? Okumak için tıklayın.
Zenfone 2'nin fiyatı çok pahalı diyor herkes öyle mi acaba? Hangi modeli baz almalı fiyat karşılaştırması yaparken? Yazdım: Zenfone 2'nin fiyatı, çok mu pahalı? Okumak için tıklayınız.
Cumartesi, Haziran 20, 2015
Zenfone 2'nin fiyatı, çok mu pahalı?
Asus sonunda Zenfone 2'yi Türkiye'ye getirdi. Getirdi getirmesine de, Zenfone 2'nin fiyatı internette yoğun bir tartışma, daha doğrusu Asus Türkiye'ye yönelik bir eleştiri dalgası başlattı. Çünkü Zenfone 2'nin duyurulan üç modeli, 1500 TL, 1300 TL ve 1100 TL fiyatlarında. Daha önceden 800-900 TL fiyatlara bulunabilen Zenfone serisi telefonların yeni modellerinin 1100 ila 1500 TL arasında olması, Ekşi Sözlük gibi platformlarda "O fiyata LG G3 alırım" ve benzeri yorumlara sebep oldu.
Fotoğraf: Kārlis Dambrāns. Creative Commons.
Hemen başlıkta sorduğum soruya gelelim. Asus Zenfone 2'nin fiyatı pahalı mı? Cevabı da peşin peşin vereyim: Bence değil! Niye böyle düşünüyorum? Önce Türkiye'de satışa sunulan üç farklı Zenfone'un özelliklerine bakalım.
1500 TL: 2.3 GHZ Z3580, 64 GB depolama alanı, 4 GB RAM, 13 MP kamera, 5 MP ön kamera, 5,5" 1080p (FullHD) ekran, Gorilla Glass 3, MicroSD kart yuvası, 3000mAh batarya.
1300 TL: 2.3 GHZ Z3580, 32 GB depolama alanı, 4 GB RAM, 13 MP kamera, 5 MP ön kamera, 5,5" 1080p (FullHD) ekran, Gorilla Glass 3, MicroSD kart yuvası, 3000mAh batarya.
1100 TL: 1.8 GHZ Z3560, 16 GB depolama alanı, 4 GB RAM, 13 MP kamera, 5 MP ön kamera, 5,5" 1080p (FullHD) ekran, Gorilla Glass 3, MicroSD kart yuvası, 3000mAh batarya.
"Zenfone 2'nin fiyatı ne kadar?" denildiğinde bakmanız gereken rakam, en alttaki, yani 1100 TL. Asıl satılmak istenen model bu model zaten. Pek çok kişi 64 GB modelin fiyatına bakarak değerlendiriyor bu cihazı, yanlış yapıyorlar. O modeller ve o fiyatlar Asus'un "Ben orta seviye değilim, kaliteliyim ben, beni de beğenin, beni de!" diye haykırması sonucu orada bulunuyor. "Ben ucuz telefon değilim" demeye çalışıyor Asus (halbuki büyük bir hata yapıyor, Türk tüketicisinde "Zenfone ucuz ama fiyat performans bakımından iyi telefon" algısı oluştu bir kere).
Şimdi sizi Samsung Galaxy E7'ye götüreceğim: 1.2 GHZ, 16 GB depolama alanı, 2 GB RAM, 13 MP kamera, 5 MP ön kamera, 5,5" 720p (Yarım HD) AMOLED ekran, MicroSD kart yuvası, 3000mAh batarya. Fiyatı? 1100 TL'ye kadar düşebiliyor. Aynı fiyata satılan Zenfone 2'ye göre tek artısı ekranın AMOLED olması, ama onun dışında Zenfone 2 daha yüksek ekran çözünürlüğüne ve daha fazla RAM'e sahip.
Bir de sözlüklerde, forumlarda, yorumlarda, "O fiyata çekle şu telefonu, indirimle bu telefonu" alırım diyenler var. İki gün sonra çekle, indirimle, bilmem ne kampanyası ile Zenfone alamayacağınızı kim söyledi? Başka telefonlarla karşılaştırırken birinin lansman fiyatını, diğerinin piyasaya çıktıktan bir yıl sonraki kampanyalı fiyatını almak pek akıl kârı değil.
Yani, en azından kağıt üzerinde bakıldığında, Zenfone 2'nin fiyatı rakiplerine göre normal seviyede. "Kağıt üzerinde" kısmı önemli, zira Asus telefonların özelliklerine ve telefon hakkında ürettikleri tanıtım videolarına bakınca gördükleriniz ile incelemeleri okuyunca fark ettikleriniz malesef bir olmuyor. Örneğin öve öve bitiremedikleri 13 MP kamerasına güvenemiyorum hâlâ. Çünkü GSMArena karşılaştırmasında, Zenfone'a gelen güncellemeden sonra bile, Galaxy E7'nin fotoğrafları daha kaliteli gözüküyor. Ayrıca daha önceki Zenfone modelleri ile yaşanan sıkıntıları da hepimiz biliyoruz.
Zenfone 2 alacaksanız, 16 GB modelini almalısınız. Biraz da sabretmelisiniz, zira bu fiyatın 1000 TL'ye veya altına düşmesi kaçınılmaz gibi. Hem de siz beklerken, çıkar çıkmaz alanların yaşadıkları sorunlar da forumlarda paylaşılmaya başlanır. Ayrıca daha düşük fiyatlı, 2 GB RAM ve 720p ekranlı Zenfone modelleri de çok geçmeden Türkiye'ye gelecektir.
Zenfone 2, Samsung Galaxy E7'nin ve benzer fiyatlı diğer telefonların da fiyatını biraz aşağı çeker diye umut ediyorum. Zenfone konusunda önemli olan, kağıt üzerindeki vaatleri ne kadar gerçekleştirebildikleri. Fiyat konusunda da eleştirilecek bir şey varsa, o da yurt dışı fiyatlara göre ne kadar kâr payı koydukları olsa gerek.
Bu arada ucuz telefon arayanlara, E7'yi de bir kenara koyup, 800-900 TL arasına bulunabilen Samsung Galaxy E5'e göz atmalarını tavsiye ederim. İncelemesini yapmıştım, okumak için buraya tıklayınız.
Fotoğraf: Kārlis Dambrāns. Creative Commons.
Hemen başlıkta sorduğum soruya gelelim. Asus Zenfone 2'nin fiyatı pahalı mı? Cevabı da peşin peşin vereyim: Bence değil! Niye böyle düşünüyorum? Önce Türkiye'de satışa sunulan üç farklı Zenfone'un özelliklerine bakalım.
1500 TL: 2.3 GHZ Z3580, 64 GB depolama alanı, 4 GB RAM, 13 MP kamera, 5 MP ön kamera, 5,5" 1080p (FullHD) ekran, Gorilla Glass 3, MicroSD kart yuvası, 3000mAh batarya.
1300 TL: 2.3 GHZ Z3580, 32 GB depolama alanı, 4 GB RAM, 13 MP kamera, 5 MP ön kamera, 5,5" 1080p (FullHD) ekran, Gorilla Glass 3, MicroSD kart yuvası, 3000mAh batarya.
1100 TL: 1.8 GHZ Z3560, 16 GB depolama alanı, 4 GB RAM, 13 MP kamera, 5 MP ön kamera, 5,5" 1080p (FullHD) ekran, Gorilla Glass 3, MicroSD kart yuvası, 3000mAh batarya.
"Zenfone 2'nin fiyatı ne kadar?" denildiğinde bakmanız gereken rakam, en alttaki, yani 1100 TL. Asıl satılmak istenen model bu model zaten. Pek çok kişi 64 GB modelin fiyatına bakarak değerlendiriyor bu cihazı, yanlış yapıyorlar. O modeller ve o fiyatlar Asus'un "Ben orta seviye değilim, kaliteliyim ben, beni de beğenin, beni de!" diye haykırması sonucu orada bulunuyor. "Ben ucuz telefon değilim" demeye çalışıyor Asus (halbuki büyük bir hata yapıyor, Türk tüketicisinde "Zenfone ucuz ama fiyat performans bakımından iyi telefon" algısı oluştu bir kere).
Şimdi sizi Samsung Galaxy E7'ye götüreceğim: 1.2 GHZ, 16 GB depolama alanı, 2 GB RAM, 13 MP kamera, 5 MP ön kamera, 5,5" 720p (Yarım HD) AMOLED ekran, MicroSD kart yuvası, 3000mAh batarya. Fiyatı? 1100 TL'ye kadar düşebiliyor. Aynı fiyata satılan Zenfone 2'ye göre tek artısı ekranın AMOLED olması, ama onun dışında Zenfone 2 daha yüksek ekran çözünürlüğüne ve daha fazla RAM'e sahip.
Bir de sözlüklerde, forumlarda, yorumlarda, "O fiyata çekle şu telefonu, indirimle bu telefonu" alırım diyenler var. İki gün sonra çekle, indirimle, bilmem ne kampanyası ile Zenfone alamayacağınızı kim söyledi? Başka telefonlarla karşılaştırırken birinin lansman fiyatını, diğerinin piyasaya çıktıktan bir yıl sonraki kampanyalı fiyatını almak pek akıl kârı değil.
Yani, en azından kağıt üzerinde bakıldığında, Zenfone 2'nin fiyatı rakiplerine göre normal seviyede. "Kağıt üzerinde" kısmı önemli, zira Asus telefonların özelliklerine ve telefon hakkında ürettikleri tanıtım videolarına bakınca gördükleriniz ile incelemeleri okuyunca fark ettikleriniz malesef bir olmuyor. Örneğin öve öve bitiremedikleri 13 MP kamerasına güvenemiyorum hâlâ. Çünkü GSMArena karşılaştırmasında, Zenfone'a gelen güncellemeden sonra bile, Galaxy E7'nin fotoğrafları daha kaliteli gözüküyor. Ayrıca daha önceki Zenfone modelleri ile yaşanan sıkıntıları da hepimiz biliyoruz.
Zenfone 2 alacaksanız, 16 GB modelini almalısınız. Biraz da sabretmelisiniz, zira bu fiyatın 1000 TL'ye veya altına düşmesi kaçınılmaz gibi. Hem de siz beklerken, çıkar çıkmaz alanların yaşadıkları sorunlar da forumlarda paylaşılmaya başlanır. Ayrıca daha düşük fiyatlı, 2 GB RAM ve 720p ekranlı Zenfone modelleri de çok geçmeden Türkiye'ye gelecektir.
Zenfone 2, Samsung Galaxy E7'nin ve benzer fiyatlı diğer telefonların da fiyatını biraz aşağı çeker diye umut ediyorum. Zenfone konusunda önemli olan, kağıt üzerindeki vaatleri ne kadar gerçekleştirebildikleri. Fiyat konusunda da eleştirilecek bir şey varsa, o da yurt dışı fiyatlara göre ne kadar kâr payı koydukları olsa gerek.
Bu arada ucuz telefon arayanlara, E7'yi de bir kenara koyup, 800-900 TL arasına bulunabilen Samsung Galaxy E5'e göz atmalarını tavsiye ederim. İncelemesini yapmıştım, okumak için buraya tıklayınız.
Perşembe, Haziran 18, 2015
Bildirim ışığı / LED'i ne demek?
Bildirim ışığı / LED'i nedir? Bazen Türkilizce bir ifadeyle "Notifikasyon ışığı" da deniyor. Bildirim ışığı, bazı telefonların ön yüzünde bulunan, cevapsız arama, okunmamış SMS mesajı, yeni e-posta vb. olduğu durumlarda, bir de telefonun şarjı azaldığında ya da şarj edilirken yanan küçük bir ışıktır. Kimi telefonlarda tek renk olur, kimilerinde ise farklı renklerde yanarak ne tür bir bildirim olduğunu (şarj azlığı, çağrı vb.) size belli eder. Bazı telefonlarda da (özellikle de Nokia E72 gibi, eski "tuşlu" tefonlarda) bildirim ışığı bir tuşa gömülü olabilir.
Fotoğraf: Johan Larsson, Creative Commons.
Bildirim ışığı ne işe yarar? Yeni bildirimlere işaret eder, anladık, ama gerek var mıdır bildirim ışığına? Şahsi görüşümü söyleyeyim: İş amaçlı kullandığım bir telefonda bildirim ışığı olsun isterim. Çünkü bildirim ışığı, masanın üzerinde duran bir telefona şöyle göz ucuyla bir baktığınızda önemli / kaçırdığınız bir şey olup olmadığını anlamanızı sağlar. Bazen telefonun sesini duymayabilirsiniz. Bazen telefon titreşim ayarında olan telefonunuzda çağrıları kaçırabilirsiniz. Hatta, işiniz icabı telefonunuzu çoğu zaman sessizde (titreşimde değil, tamamen sessizde) tutmanız da gerekebilir. Bu durumlarda gelen aramaları kaçırma ihtimaliniz artacağı için, bildirim ışığı çok ama çok işe yarayan bir özellik olmaktadır.
Ben iki ayrı telefon kullanıyorum, biri iş hattım, biri de özel hattım için (ki böyle bir ayrıma gitmeyi herkese şiddetle tavsiye ederim, ama bu ayrı bir yazının konusu). İş için kullandığım telefonumda bildirim ışığı bulunuyor, yukarıda yazdıklarımdan da anlamışsınızdır. Ancak özel görüşmelerim için kullandığım telefonumda (Samsung Galaxy E5-incelemesini okumak için tıklayabilirsiniz) bulunmuyor. Daha önce kullandığım telefonlarda bu özellik bulunduğu için, eksikliği nasıl olur, hiç bilmiyordum. Ancak Galaxy E5'ten sonra, iş amaçlı bir telefonda bu özelliğin kesinlikle bulunması gerektiğini anladım.
Fotoğraf: Robert S. Donovan, Creative Commons.
Bildirim ışığı yerine ne kullanılabilir? "Telefonumda bildirim ışığı / LED'i yok, ne yapmalıyım?" diyenler için, birkaç çözüm yolundan bahsedilebilir. Windows işletim sistemli Lumia telefonların bazılarında "Glance Screen" diye bir özellik var, ekran kapalı olsa da saati ve bildirimleri gösteriyor. Aslında bu özellik eskiden Nokia telefonlarda çok olurdu, ekranı AMOLED olmayan (ve hâlâ kullandığım) Nokia E63'de bile vardı. Bazı telefonlarda arkada bulunan LED flaş yanıp sönebiliyor, bazılarında da ön yüzdeki dokunmatik düğmelerin ışığı bildirim ışığı gibi kullanılabiliyor. Samsung Galaxy E5'te "bildirim varsa, telefonu elime aldığımda titreşim yap" diye özetlenebilecek bir özellik de var, ama bildirim ışığının yerine geçebileceğini düşünmüyorum (çünkü uzaktan bir bakışta anlamıyorsunuz bildirimleri).
Akıllı saatler de bildirim konusunda kolaylık sağlıyorlar. Hemen hemen her akıllı saat, cevapsız çağrı gibi temel bildirimleri bileğinizde görebilmenizi sağlıyor. Ben de Galaxy E5 ile Android Wear işletim sistemli Asus ZenWatch isimli akıllı saati kullanıyorum. Bildirimler bu saate geldiği için, bildirim ışığının eksikliği bir nebze olsun kapanıyor.
Hangi telefonlarda bildirim ışığı var? Bildirim ışığının olup olmadığı nasıl anlaşılır? Herşeyden önce, merak edenler için hemen söyleyelim, hayır, iPhone'larda bildirim ışığı bulunmuyor. Elbette, "Bir özellik, Apple yapana kadar, kesinlikle gereksizdir" düşüncesiyle hareket eden pek çok kişi, bunun eksikliğini hissetmiyormuş. Anroid işletim sistemli telefonlar, özellikle de "amiral gemisi" olarak tabir edilen pahalı telefonlar bu özelliği genellikle barındırıyorlar. Bununla birlikte, pek çok uygun fiyatlı Android telefonda da bu özelliğe rastlanıyor, örneğin eski telefonlardan Sony Xperia Sola'da farklı renkleri gösterebilen bir LED bulunuyor. İşin kötüsü, bu özellik çoğu zaman telefon ile ilgili bilgiler arasında listelenmiyor. Bildirim ışığı özelliği bulunan bir telefonu sahibi olmak istiyorsanız, satın almadan önce mağazada şahsen denemeniz ya da incelemeleri okumanız daha sağlıklı olacaktır.
Sonuç olarak, bildirim ışığını iş amaçlı kullandığım telefonlar için olmazsa olmaz bir özellik olarak gördüğümü söyleyebilirim. Biraz da alışkanlık meselesi ama, benim gibi, bir alışırsanız, yokluğunu fazlasıyla hissedeceğiniz bir özellik.
Bu yazıyı beğendiyseniz, sağdaki linklerden birine tıklayarak ya da buraya tıklayarak diğer yazılarıma da göz atmanızı rica ediyorum.
Yorumlarınız ya da sorularınız için: Mobil Yazılar'ın Twitter hesabı (tıklayın).
Fotoğraf: Johan Larsson, Creative Commons.
Bildirim ışığı ne işe yarar? Yeni bildirimlere işaret eder, anladık, ama gerek var mıdır bildirim ışığına? Şahsi görüşümü söyleyeyim: İş amaçlı kullandığım bir telefonda bildirim ışığı olsun isterim. Çünkü bildirim ışığı, masanın üzerinde duran bir telefona şöyle göz ucuyla bir baktığınızda önemli / kaçırdığınız bir şey olup olmadığını anlamanızı sağlar. Bazen telefonun sesini duymayabilirsiniz. Bazen telefon titreşim ayarında olan telefonunuzda çağrıları kaçırabilirsiniz. Hatta, işiniz icabı telefonunuzu çoğu zaman sessizde (titreşimde değil, tamamen sessizde) tutmanız da gerekebilir. Bu durumlarda gelen aramaları kaçırma ihtimaliniz artacağı için, bildirim ışığı çok ama çok işe yarayan bir özellik olmaktadır.
Ben iki ayrı telefon kullanıyorum, biri iş hattım, biri de özel hattım için (ki böyle bir ayrıma gitmeyi herkese şiddetle tavsiye ederim, ama bu ayrı bir yazının konusu). İş için kullandığım telefonumda bildirim ışığı bulunuyor, yukarıda yazdıklarımdan da anlamışsınızdır. Ancak özel görüşmelerim için kullandığım telefonumda (Samsung Galaxy E5-incelemesini okumak için tıklayabilirsiniz) bulunmuyor. Daha önce kullandığım telefonlarda bu özellik bulunduğu için, eksikliği nasıl olur, hiç bilmiyordum. Ancak Galaxy E5'ten sonra, iş amaçlı bir telefonda bu özelliğin kesinlikle bulunması gerektiğini anladım.
Fotoğraf: Robert S. Donovan, Creative Commons.
Bildirim ışığı yerine ne kullanılabilir? "Telefonumda bildirim ışığı / LED'i yok, ne yapmalıyım?" diyenler için, birkaç çözüm yolundan bahsedilebilir. Windows işletim sistemli Lumia telefonların bazılarında "Glance Screen" diye bir özellik var, ekran kapalı olsa da saati ve bildirimleri gösteriyor. Aslında bu özellik eskiden Nokia telefonlarda çok olurdu, ekranı AMOLED olmayan (ve hâlâ kullandığım) Nokia E63'de bile vardı. Bazı telefonlarda arkada bulunan LED flaş yanıp sönebiliyor, bazılarında da ön yüzdeki dokunmatik düğmelerin ışığı bildirim ışığı gibi kullanılabiliyor. Samsung Galaxy E5'te "bildirim varsa, telefonu elime aldığımda titreşim yap" diye özetlenebilecek bir özellik de var, ama bildirim ışığının yerine geçebileceğini düşünmüyorum (çünkü uzaktan bir bakışta anlamıyorsunuz bildirimleri).
Akıllı saatler de bildirim konusunda kolaylık sağlıyorlar. Hemen hemen her akıllı saat, cevapsız çağrı gibi temel bildirimleri bileğinizde görebilmenizi sağlıyor. Ben de Galaxy E5 ile Android Wear işletim sistemli Asus ZenWatch isimli akıllı saati kullanıyorum. Bildirimler bu saate geldiği için, bildirim ışığının eksikliği bir nebze olsun kapanıyor.
Hangi telefonlarda bildirim ışığı var? Bildirim ışığının olup olmadığı nasıl anlaşılır? Herşeyden önce, merak edenler için hemen söyleyelim, hayır, iPhone'larda bildirim ışığı bulunmuyor. Elbette, "Bir özellik, Apple yapana kadar, kesinlikle gereksizdir" düşüncesiyle hareket eden pek çok kişi, bunun eksikliğini hissetmiyormuş. Anroid işletim sistemli telefonlar, özellikle de "amiral gemisi" olarak tabir edilen pahalı telefonlar bu özelliği genellikle barındırıyorlar. Bununla birlikte, pek çok uygun fiyatlı Android telefonda da bu özelliğe rastlanıyor, örneğin eski telefonlardan Sony Xperia Sola'da farklı renkleri gösterebilen bir LED bulunuyor. İşin kötüsü, bu özellik çoğu zaman telefon ile ilgili bilgiler arasında listelenmiyor. Bildirim ışığı özelliği bulunan bir telefonu sahibi olmak istiyorsanız, satın almadan önce mağazada şahsen denemeniz ya da incelemeleri okumanız daha sağlıklı olacaktır.
Sonuç olarak, bildirim ışığını iş amaçlı kullandığım telefonlar için olmazsa olmaz bir özellik olarak gördüğümü söyleyebilirim. Biraz da alışkanlık meselesi ama, benim gibi, bir alışırsanız, yokluğunu fazlasıyla hissedeceğiniz bir özellik.
Bu yazıyı beğendiyseniz, sağdaki linklerden birine tıklayarak ya da buraya tıklayarak diğer yazılarıma da göz atmanızı rica ediyorum.
Yorumlarınız ya da sorularınız için: Mobil Yazılar'ın Twitter hesabı (tıklayın).
Pebble Time kutu açılımı ve ilk izlenimler
Pebble Time, akıllı saat furyasını başlatan Pebble isimli şirketin son ürünü. Pebble önce Samsung'u, ardından Google ve beraberindeki pek çok donanım üreticisi firmayı ve son olarak da Apple'ı akıllı saat işine girmeye iten marka aslında. Türkiye'de satılıyor olmaması ve Apple gibi iki günde bir medyada yer almıyor olması onu bilenlerin sayısının az olmasına sebep oluyor. Ancak dünyada pek çok Pebble hayranı var ve hâlâ incelemelerde Pebble'ı diğer akıllı saatlerden üstün tutan teknoloji yazarları bulunuyor.
Pebble Time, çok başarılı bir KickStarter kampanyası ile satışa sunuldu. Ben de "Early Bird"lerden biri olarak siyah renkli bir Pebble Time satın aldım. Şimdilik kutu açılımını yapıyorum, ancak Pebble Time incelemesi yakında gelecek inşallah.
Pebble Time, güzel bir kutuda geliyor. Üzerinde "it's time" yani "zamanı geldi" yazıyor. Pebble Time marka adıyla yapılan bir kelime oyunu elbette. Kutuyu açtıktan sonra dikkatimi çeken bir olumsuzluk, saatin kutu içerisinde tozlanmış olmasıydı. Kutu aslında içine toz giremeyecek kadar kapalı. Sanırım Çin'deki fabrikanın tozu bu! Kutudan hızlı başlangıç kılavuzu ve manyetik şarj kablosu da çıkıyor.
Pebble Time, daha önce kutu açılımını yaptığım Android Wear işletim sistemli Asus ZenWatch'dan oldukça farklı. Bir kere, çok daha küçük. Bu kadar küçük olmasını beklemiyordum. Android Wear tabanlı saatlerde olan durumun aksine, bu saati bayanların da rahatlıkla takabileceğini söyleyebilirim. Elbette kordonu ZenWatch'daki gibi gerçek deri de değil. Doğrusu, son derece sportif bir görünüme sahip Pebble Time.
Yine ZenWatch'dan gelen alışkanlık sebebiyle, ilk kez saati kullanmaya kalkıştığımda, farkında olmadan ekrana dokundum. Halbuki Pebble Time dokunmatik ekrana sahip değil. Bütün işlemleri sağ ve sol tarafta bulunan düğmelerle yapıyorsunuz. Herhangi bir spor saatinde olduğu gibi.
Pebble Time'ı rakiplerinden ayıran iki temel özellik var: Ekranı ve pil ömrü. Bu ikisi birbiri ile bağlantılı aslında. Pebble Time, üreticisinin iddiasına göre 7 gün pil ömrü sunabiliyor. Bunu ilerleyen günlerde test edip Pebble Time incelemesinde yazacağım inşallah. Yedi günlük pil ömrü, sıradan bir saat ile karşılaştırınca komik gelebilir, ancak bir de şu açıdan bakın: Apple'ın akıllı saati Apple Watch da dahil olmak üzere, diğer pek çok akıllı saat, ancak 1 ila 3 gün arasında pil ömrü verebiliyorlar. Bunun sebebi de basit aslında: Diğer akıllı saatlerde telefonlarımızdaki ekranlar gibi ekranlar bulunurken, Pebble Time'da "e-paper" denilen, batarya dostu bir ekran kullanılıyor.
Bu noktada küresel bir yanlış anlamayı da düzeltelim: Pebble Time'ın ekranı e-ink değil, e-paper. E-ink ekranlar Amazon Kindle ve Calibro gibi e-kitap okuyucularda kullanılan ekranlar. Pebble'ın ekranı ise az enerji kullanan bir LCD ekran aslında. Az enerji harcıyor, çünkü Pebble'ın ekranında sürekli açık bir ayınlatma yok. Pikseller ışık saçmıyor. Sıradan saatlerdeki gibi bir arka aydınlatması var sadece. Bununla birlikte, normal ekranlar güneş ışığı altında görülemez olurken, Pebble'ın ekranı tek kelime ile mükemmel görünüyor.
Pebble Time incelemelerinde ekrandan "hayal kırıklığı" olarak bahsediliyordu. Aslında haklı oldukları bir nokta var, çünkü Pebble Time'ın ekranı iç mekanlarda öylesine düşük kontrastlı gözüküyor ki, acaba bir problem mi var diye düşünebilirsiniz. Az önce bahsettiğim ekran aydınlatması ise faydadan çok zarar veriyor, zira zaten kontrastı düşük gözüken ekranı daha da soluk gösteriyor. Güneş ışığı altında bakın, ekran müthiş. İçeride bakın, ekran bozuk gibi! Arkadaşlarınıza Pebble Time'ı gösterecekseniz, güneş ışığında gösterin, yoksa sizinle dalga geçebilirler!
Dolayısıyla, şunu söyleyebilirim: Pebble Time tam bir outdoor saati. İşi dışarıda olan, spor yapan, dağa çıkan, yürüyüş yapanlar için üretilmiş sanki Pebble Time'ın ekranı. Aynı durumlarda Asus ZenWatch ya da diğer akıllı saatlerin ekranında hiç bir şey görünmezken (abartmıyorum, saati bile söyleyemiyorsunuz), Pebble Time mükemmel görünüyor.
Devamını da Pebble Time incelemesine saklayalım değil mi?
İlgili linkler:
Asus ZenWatch
Pebble Time, çok başarılı bir KickStarter kampanyası ile satışa sunuldu. Ben de "Early Bird"lerden biri olarak siyah renkli bir Pebble Time satın aldım. Şimdilik kutu açılımını yapıyorum, ancak Pebble Time incelemesi yakında gelecek inşallah.
Pebble Time, güzel bir kutuda geliyor. Üzerinde "it's time" yani "zamanı geldi" yazıyor. Pebble Time marka adıyla yapılan bir kelime oyunu elbette. Kutuyu açtıktan sonra dikkatimi çeken bir olumsuzluk, saatin kutu içerisinde tozlanmış olmasıydı. Kutu aslında içine toz giremeyecek kadar kapalı. Sanırım Çin'deki fabrikanın tozu bu! Kutudan hızlı başlangıç kılavuzu ve manyetik şarj kablosu da çıkıyor.
Pebble Time, daha önce kutu açılımını yaptığım Android Wear işletim sistemli Asus ZenWatch'dan oldukça farklı. Bir kere, çok daha küçük. Bu kadar küçük olmasını beklemiyordum. Android Wear tabanlı saatlerde olan durumun aksine, bu saati bayanların da rahatlıkla takabileceğini söyleyebilirim. Elbette kordonu ZenWatch'daki gibi gerçek deri de değil. Doğrusu, son derece sportif bir görünüme sahip Pebble Time.
Yine ZenWatch'dan gelen alışkanlık sebebiyle, ilk kez saati kullanmaya kalkıştığımda, farkında olmadan ekrana dokundum. Halbuki Pebble Time dokunmatik ekrana sahip değil. Bütün işlemleri sağ ve sol tarafta bulunan düğmelerle yapıyorsunuz. Herhangi bir spor saatinde olduğu gibi.
Pebble Time'ı rakiplerinden ayıran iki temel özellik var: Ekranı ve pil ömrü. Bu ikisi birbiri ile bağlantılı aslında. Pebble Time, üreticisinin iddiasına göre 7 gün pil ömrü sunabiliyor. Bunu ilerleyen günlerde test edip Pebble Time incelemesinde yazacağım inşallah. Yedi günlük pil ömrü, sıradan bir saat ile karşılaştırınca komik gelebilir, ancak bir de şu açıdan bakın: Apple'ın akıllı saati Apple Watch da dahil olmak üzere, diğer pek çok akıllı saat, ancak 1 ila 3 gün arasında pil ömrü verebiliyorlar. Bunun sebebi de basit aslında: Diğer akıllı saatlerde telefonlarımızdaki ekranlar gibi ekranlar bulunurken, Pebble Time'da "e-paper" denilen, batarya dostu bir ekran kullanılıyor.
Bu noktada küresel bir yanlış anlamayı da düzeltelim: Pebble Time'ın ekranı e-ink değil, e-paper. E-ink ekranlar Amazon Kindle ve Calibro gibi e-kitap okuyucularda kullanılan ekranlar. Pebble'ın ekranı ise az enerji kullanan bir LCD ekran aslında. Az enerji harcıyor, çünkü Pebble'ın ekranında sürekli açık bir ayınlatma yok. Pikseller ışık saçmıyor. Sıradan saatlerdeki gibi bir arka aydınlatması var sadece. Bununla birlikte, normal ekranlar güneş ışığı altında görülemez olurken, Pebble'ın ekranı tek kelime ile mükemmel görünüyor.
Pebble Time incelemelerinde ekrandan "hayal kırıklığı" olarak bahsediliyordu. Aslında haklı oldukları bir nokta var, çünkü Pebble Time'ın ekranı iç mekanlarda öylesine düşük kontrastlı gözüküyor ki, acaba bir problem mi var diye düşünebilirsiniz. Az önce bahsettiğim ekran aydınlatması ise faydadan çok zarar veriyor, zira zaten kontrastı düşük gözüken ekranı daha da soluk gösteriyor. Güneş ışığı altında bakın, ekran müthiş. İçeride bakın, ekran bozuk gibi! Arkadaşlarınıza Pebble Time'ı gösterecekseniz, güneş ışığında gösterin, yoksa sizinle dalga geçebilirler!
Dolayısıyla, şunu söyleyebilirim: Pebble Time tam bir outdoor saati. İşi dışarıda olan, spor yapan, dağa çıkan, yürüyüş yapanlar için üretilmiş sanki Pebble Time'ın ekranı. Aynı durumlarda Asus ZenWatch ya da diğer akıllı saatlerin ekranında hiç bir şey görünmezken (abartmıyorum, saati bile söyleyemiyorsunuz), Pebble Time mükemmel görünüyor.
Devamını da Pebble Time incelemesine saklayalım değil mi?
İlgili linkler:
Asus ZenWatch
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
İlginizi çekebilir:
-
Elektrik kesildiğinde telefon, tablet ve dizüstü bilgisayar gibi mobil cihazların şarjının hemen bitmemesi için neler yapmalı? Elektrik kes...
-
MacBook Air' de bazı tuşlar eksik mi? Mesela Delete tuşu nerede? Ya da Home tuşu, ya da End tuşu? Windows yüklü laptoplardan MacOS yüklü...
-
Kindle , “İyi ki satın almışım” dediğim nadir cihazlardan. Daha önce Kindle incelemesi yapmış, e-kitapların Türkiye’de nasıl satabileceğin...
-
Küçük bilgisayarları hep sevdim. Satın aldığım ilk netbook Asus ’un Windows yüklü gelen ilk Eee PC ’siydi. Şehrime gelir gelmez bir tane ald...
-
"Genişleme yuvası" terimini mobil dünyada sıkça duyabilirsiniz? İyi ama nedir bu genişleme yuvası? Genişleme yuvası nın İngilizce...
-
Nokia C3 , klavyeli, uygun fiyatlı, ama "akıllı" değil. Yani Symbian işletim sistemine sahip değil, bu yüzden "akıllı telefon...
-
Kol saati kullanmayalı uzun, çok uzun bir süre olmuştu. Aslında çeşit çeşit saatlere bakıyordum bir süredir ama, aklımdaki gibi bir şey bul...
-
Bazen elektronik mağazalarında dolaşırken insanların konuşmalarına kulak misafiri oluyorum. “Bunda GPRS var mı?” diye soruyorlar, ama aslın...
-
Xenon Flash nedir, ne işe yarar? (Zenon flaş şeklinde okunur) Cep telefonlarında iki tip flaş bulunur, LED flaş ve Xenon flaş. LED flaşla...
-
Artık eski telefonunuz size yetmiyor. Şu akıllı telefonlardan birine geçmek istiyorsunuz. Pek çok seçeneğiniz var, Android, iOS, Windows Pho...